PEYGAMBER EFENDİMİZİN S.A.V EHLİBEYTİNDEN BİR SEYDA DOSTUMUZUN FERHAT SAUL AARONLA İLGİLİ BİR HATIRASI…
Yıllar önceydi. Ferhar Saul Aaronla Seyda Molla Bahri Hazretlerinin (k.s) talebelerinden, (Bingöl Sevkar seyyidlerinden) genç bir Seyda dostumuzu ziyarete girmiştik. Arabayla; sıra dağlardan, patika yollardan aşıp seydanın evine vardık. Seyda, Kadiri tarikatına mensuptu, medresede eğitim görmüştü. Seyda Molla Bahri Hazretlerinin (k.s.) çok sevdiği, kendisine değer verdiği saygın talebelerinden biriydi. Hem anne hem de baba tarafından Peygamber Efendimizin s.a.v. seyyid neslindendi… Ceddinde çok büyük, sıra dağlar gibi yüce seyyid evliyalar vardı. Seyda ve ailesi, bizleri güler yüzle, büyük bir muhabbetle karşıladılar. İzzeti ikramda bulunup bizleri büyük bir muhabbetle ağırladılar. Ömrümde; misafire böylesine değer veren bir aileyle karşılaşmadım, buna kendi öz akrabalarım da dâhil… Seyyidlere özgü o tanımsız misafirperverlikleriyle bize sofra kurdular. Seydanın 4 yaşlarında dünya tatlısı bir kızı vardı. Ferhat Saul Aaron o seyyide çocuğu ziyadesiyle seviyor ve hep onunla oyun oynuyordu. O küçük seyyide kız Ferhat Saul Aaronu görür görmez o çucuksu Türkçesiyle “Feyhat Amcaa...” diyerek haykırır, kendisini sevgiyle kucaklardı. O seyyide çocuğun hem anne hem de baba tarafından dedeleri defaten kendisine sorarlarmış “Dedelerinden hangimizi daha çok seviyorsun?” diye… Seyyide, her seferinde “Feyhat amcayıııı…” Diye dedelerine cevap verirmiş. Bunları bize, dedeleri gülerek anlattılar…
Ferhat Saul Aaron sıklıkla “Bizim kurtuluşumuz, belki de bu seyyide çocuğu sevmektedir ve ola ki Allah bu seyyidenin sevgisi yüzü suyu hürmetine bizleri bağışlar...” derdi. O seyyide çocuğu çok severdi… Dostu seydaya “Seydam, bu çocuğu sevmek için dağları aşıp geliyoruz. Bu seyyide olmazsa size zor gelirdik.” Der, seydaya takılıp gülerdi…
Gecenin ilerleyen saatinde Seyda; Ferhat Saul Aaron’la ilgili bizi hayretler içinde bırakan bir hatırasını anlattı… Ferhat Saul Aaron da bu hatırayı ilk kez dinliyordu…
“Yıllar önceydi. Bir arkadaşımla, hasta olan bir bayana dua okumak için gitmiştim. Dua okuduktan sonra o arkadaşım bana “Bu sitede, Ferhat adında sevip saydığım bir komşum var. Kendisi Allah dostlarını çok sever. Onu ziyarete gidelim.” Dedi. Ben de kabul ettim. Arkadaşım Ferhat Beyin kapı zilini çaldı, Ferhat Beye gülerek “Biz Tanrı misafiriyiz. Hocam, seyydalardandır… Müsait misiniz, misafir kabul eder misiniz?” dedi. Ferhat Bey de büyük bir içtenlik ve nezaketle bizi evine buyur etti. İçeri geçtik, bizlere izzet ikramlarda bulundu. Çay içerken, bir ara Ferhat Beye dikkatlice nazar edip baktım. Kot pantolon giymişti, üzerinde kısa kollu bir tişört, saçları uzun, sakalı bıyığı yok… İçimden kendi kendime dedim ki “Ferhat Bey, haza zibidinin tekiymiş!” (Bu hatırayı, Ferhat Bey de ilk defa duyuyordu.)
Ferhat Saul Aaron seydanın sözünü kesip “Evet, Seydam… Biz, gerçekten de zibidinin tekiyiz!” Deyip seydaya gülümsedi ve sözlerini şöyle sürdürdü. “ Seyda bize geldiğinde, kendisine dikkatlice baktım. Sonra, içimden “ Seyda hem anne hem de baba tarafından hakiki bir seyyid… Hem kalp gözü açık olan Allah’ın bir veli kulu…” Dedim. Seyda “estağfurullah gurban” dedi… Bu arada Ferhat Saul Aaron küçük seyyide kızla yeniden oynamaya koyuldu…
Seyda, hatırasını anlatmaya kaldığı yerden devam etti…
“(……) ilinde yaşayan, bizim seyyid nesilden ve öz akrabalarımızdan bir Allah dostu vardı... O seyda; dergâha, tekkeye pek gitmezdi, kendisini hep gizliyordu… Beni de ziyadesiyle seviyordu… Kalp gözü açık, ilmi ledün sahibi bir veliydi… Günlerden bir gün, akrabam olan o seydayı ziyarete gitmiştim. Bana her zaman çok büyük sevgi gösteren o seyda; celalli bir şekilde yüzme baktı, sert bir üslupla “Sen ne yapmışsın öyle seyda?” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü. “ Seyda, ricalül gayplar içinde üç sınıf veli vardır… Bunlardan bir kısmı veli, bir kısmı meczup, bir kısmı da zındık görünürler…” Dedi. Ben bu sözlerden hiçbir şey anlamamıştım. Mahcup bir ifadeyle “Seydam, ben kime ne etmişim gurbanım?” dedim. Seyda “Ferhat Beye, zibidi demişsin! Benim seyyidliğime, manevi makamıma gösterdiğin sevgi, saygı ve hürmetin aynısını ona göstermezsen, Allah’ın nurunun zerresini alamazsın…” Diyerek sert çıktı. Bu güne kadar, seydadan böylesine incitici bir söz duymamıştım… Hayretler içinde kaldım…
Bu arada Ferhat Saul Aaron seyyide kız çocuğuyla oynamayı kesip seydaya “ Seydam, biz evliya, veli, molla, hazret, efendi değiliz. Şu kıyafetimize bir bak… Kot pantolon, uzun saç, sakal yok, bıyık yok. O seydanın söyledikleri haktır; fakat o seydanın bahsettiği Ferhat, biz değiliz… Muhtemelen seyda; silsilemizdeki evliyalardan birini Ferhat diye görmüştür.” Dedi… Seyda gülerek “He kurbanım, he…” dedi.
Seyda; Ferhat Saul Aaronla ilgili yaşadığı diğer bir hatırasını anlatmaya başladı…
“Ferhat Beyin, kendisine el verdiği bir talebesi vardı. Onu çok seviyordum, o da bizi çok seviyordu. Sıklıkla yanımıza gidip gelirdi, biz de ara ara kendisini ziyaret ederdik. Bir gün Ferhat Beyin o talebesini bizim tarikatımıza almak istedim… Bu maksatla, rabıta yapıp manevi âleme teveccüh ettim… Rabıta âleminde; ansızın Ferhat Bey karşıma çıkıp önümü kesti… Süphan Allah, önüme öylesine bir manevi engelle geldi ki anlatılır gibi değil, bu manevi engelin ucu bucağı yoktu, kesinlikle aşılacak gibi değildi… Ferhat Beyin o öğrencisini alamadım…” Dedi. Ferhat Saul Aaron seydaya gülümseyip “ Seydam o gördüğün zuhurat haktır; ama gördüğün zat biz değiliz… Muhtemelen, bizim silsilemizdeki Seyyid evliyalardan birisi, bizim şeklimizle size gözükmüştür.” Dedi… Seyda “He, gurban, he …” deyip güldü…
Çaylarımızı yudumlarken, Ferhat Saul Aaron, Seydaya dönüp şöyle dedi…
“ Seydam, bir gün Âlemlerin Rabbi olan Allah’ı zikrederken sizinle ilgili gönlümüze şöyle bir yansıma oldu… Siz, bizim hakkımızda şöyle düşünmüşsünüz… “Ferhat Beyi, Allah için çok seviyoruz. Allah kendisine hayırlı uzun ömürler versin. Şayet, bir gün Ferhat Bey rahmet-i rahmana kavuşursa o değerli dostumun halk mezarlığına gömülmesine gönlüm razı değil… Kendisini bir dağ yamacında, havadar bir yere defnedeyim, üzerine de bir türbe yaptırayım, gelen geçen insanlar kendisini ziyaret edip Fatiha okusunlar…” Seyda hayretler içinde kalıp “Süphan Allah! Aynen öyle oldu gurbanım…” dedi. Ferhat Saul Aaron “ Biz, Allah’ın sıradan dümdüz bir kuluyuz. Türbe bize yakışmaz. Bir gün Hak vaki olursa halk mezarlığında, kısmetimiz neredeyse oraya gömülürüz. Şayet, Âlemlerin Rabi olan Allah’ın katındaki yerimiz iyi değilse nereye gömülürsek gömülelim, bize hiçbir katkı sağlamaz… İsterse bir evliyanın kabrinin hemen yanına defnedilelim, değişen hiçbir şey olmaz… Şayet Allah bizi rahmetiyle mağfiret edip bağışlamışsa nereye gömülürsek gömülelim bize bir zeval olmaz…” diyerek seydaya gülümsedi. Seyda “Hiç şüphesiz gurban...” dedi… Gece yarısı olmuştu, seydadan destur alıp kendisiyle, ailesiyle vedalaştık… Sıra sıra dağları aşıp eve geldik. Seyda, gece yarısı yatıp uyumamış… Bizi telefonla aradı, sağ salim eve varıp varmadığımızı sordu… Biz de sorunsuz bir şekilde eve vardığımızı kendisine bildirdik… Peygamber Efendimizin s.a.v ehlibeytleri bambaşkaydılar, candan, içten ve samimi…
Âlemlerin Rabbi olan Allah’tan seyda dostumuza, ailesine, çocuklarına iki cihanda da esenlik, saadet ve huzur dileriz… Peygamber Efendimize s.a.v, ehlibeytine, seyda dostumuza ve nesline salat u selamın en güzeli olsun. Allah iki cihanda da kendilerini aziz etsin ve din gününde, o güzide ehlibeytlerin şefaatlerine bizleri nail etsin, âmin… Hüvel Baki…
Süreyya Hadi Ülker
Hizirlayolculuk.com