top of page
Gavs’ul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin Yaşam Serüveni ve Kerametleri

ŞAH ES-SEYYİD MUHAMMED NECMEDDİN HAZRETLERİNİN, ŞEYH OSMAN NURİ HAZRETLERİNİN KAYBOLAN EŞİNİ, MANEVİ ÂLEMDEN GELEREK BULMASI HADİSESİ…

"Üzülmeyin! Biz sahipsiz değiliz! Sultan Şeyh Ömer Ziyaeddin ve Şah Necmeddin'in dervişleriyiz!"


Sultanımız, I. Cihan Harbin bitiminden sonra maalesef rütbesine, yapmış olduğu maddi- manevi hizmetlerine uygun düşmeyen bir şekilde, Mardin'in Derik ilçesine Şube Reisi olarak tayin edilmiştir. Yani daha açık ve net olarak söylemek gerekirse o günkü iktidarı elinde bulunduran siyasiler tarafından Derik ilçesine sürgün edilmiştir. Sebebi ise Sultanımızın yüksek maneviyat sahibi ve şeriat ehli biri olmasıdır.


Sürgün yeri olarak Mardin Derik ilçesinin tercih edilmesinin nedeni, yeni kurulan Cumhuriyeti Derik’in tanımamasıdır. O yıllarda ülke geneli, isyan ve başkaldırılarla sarsılmaktadır, devletin varlığı yok denecek kertededir. Devlet, gücünü hissettiremediği için de aşiretler bölgeyi kontrol etmektedirler. O yıllarda, Sultanımızın tayin edildiği Derik ilçesi, beş aşiret ve beş aşiret ağası tarafından sevk ve idare edilmektedir.


Bu aşiretler; devlete asker, vergi vermemekte, çeşitli görevleri deruhte etmek üzere gelen kamu görevlilerini de ilçede barındırmamaktadırlar. Aşiret liderini dinlemeyen kamu görevlileri; ya öldürülmekte ya da baskı ve tacize uğratılıp ilçeyi terk etmek zorunda bırakılmaktadırlar. Diğer yaptıkları şey ise rüşvet almaya yatkın olan kamu görevlilerini kendilerine hizmet için görevde tutmaları… Devlete karşı tek vücut olan ağalar; kendi aralarında da zaman zaman çok kanlı çatışma yapmaktalar.


Sultanı Evliya, Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin bu bölgeye sürülmesinin nedeni; hem manevi irşat çalışmalarına son vermek hem de zahiren askeri görevde terfi ederek yükselmesine engel olmaktır.


O günkü iktidarı elinde bulunduranlar, Yüce Yaratanın hesabından habersizdirler. Efendi Hazretlerini bu topraklara maddi-manevi hizmet vermek için gönderen Yüce Mevla'dır ve O'nun emri de mutlaktır. Olaylar, Mevla'nın istediği şekilde tezahür eder ve kulların da bu ilahi takdiri bozmaya, değiştirmeye asla güçleri yetmez.


O günlerde iktidarı elinde tutanlar, Efendimizi, maddi- manevi ekarte etmek isteyenler, Sultanımızın o bölgede saplanıp kalacağını sanmaktadırlar.


Efendi Hazretleri, almış olduğu manevi emir gereği, irşat çalışmalarında bulunmak üzere I. Cihan harbinin bitiminden sonra Anadolu'da kalmıştır. Ailesi ise Bağdat'ta bulunmaktadır. Sultanımız ve arkadaşları, Bağdat’taki ailesini devlet kanalı ile getirtmek istemişler; fakat Bağdat'ı işgal eden alçak ve süslü İngilizler, bunu kabul etmemişlerdir. Buna bağlı olarak I. Cihan Harbi için Bağdat ve civarından gelerek harbe iştirak eden kırk civarında rütbeli subayın eşleri, sınırın ötesinde kalmış ve aile bütünlükleri parçalanmıştır. Resmi girişim başarısız olunca, Efendi Hazretleri, özel bir kurye ile Bağdat'taki dostlarına haber salmış, kendi ailesi ve arkadaşlarının ailelerini İngiliz işgal kuvvetlerinden habersiz bir şekilde Anadolu’ya getirilmelerini rica etmiştir.


Efendi'mizden gelen bu emir üzerine, Bağdat’taki dostları hemen ailelerini haberdar etmişlerdir. Aileler, İngilizlerin kontrol etmekte zorlandıkları noktalardan Bağdat'ın dışındaki emniyetli bir noktada toplanıp kafileler halinde Türkiye’ye getirilmişlerdir. Bağdat'tan Anadolu'ya emniyetle getirecek yolları bilen uzman bir ekibin refakatinde, gece yola revan olmuşlardır. Ailelerin Anadolu’ya yolculuklarında çok değişik tehlikelere maruz kalmaları söz konusudur. Çünkü kafilede yolculuk yapan aileler, kadın, çocuk ve hasta yaşlı insanlardan oluşmaktadır. Kendilerini savunabilecekleri her türlü imkândan da mahrum bulunmaktadırlar. Kafile, Anadolu'ya salimen kendilerini ulaştırmak için on beş kişiden oluşan tim tarafından korunmaktadır. Yolculuk gece yapılmaktadır. Sebebiyse İngiliz ordusunun saldırısından endişe duyulmasıdır. Aşırı sıcaklar, yolculuğa müsaade etmemektedir. Bununla birlikte, yollara pusu atıp soygun yapan ve cana- mala zarar veren eşkıya haremiler de mevcuttur. Hayvanların sırtında, uzun süre yolculuk yapamaya bedenen müsait olmayan kadın ve çocuklar bulunmaktadır. Yolculuk esnasında, hayvanların ve insanların içme suyu vs. sıkıntıları da ayrıca büyük bir sorun teşkil etmektedir.


Her şeye rağmen, kafile kırk beş gün gibi uzun bir zamanda Anadolu sınırına gelmiştir. Emniyetli bir noktada mola verdiklerinde; Sultanımızın hanımı Ayşe validemizin bindiği at, parlayarak validemizi de alıp karanlığın içinde gözden kaybolup gitmiştir. Diğer hayvanların üzerinde bulunan Sultanımızın çocukları, Münir’e Hanımefendi ve oğulları Muhammed Arif ve Muhammed Latif Efendi ağlamaya başlayınca kafile reisi: "Çocuklar ağlamayın! Annenizi bulup size getireceğim!" demiş ve validemizin bindiği atın gittiği istikamete doğru o da karanlıkta, atını sürerek gözden kaybolmuştur.


Sultanımızın kızı Münire Hanımefendi, kardeşlerini yanına alarak, "Üzülmeyin! Biz sahipsiz değiliz! Sultan Şeyh Ömer Ziyaeddin ve Şah Necmeddin'in dervişleriyiz!" diye kardeşlerini teselli etmiştir. Sık sık Pirlerinin isimlerini zikretmişlerdir. Yaklaşık bir saat sonra; validemiz, yüksek ruhlu insan, Ayşe annemiz ve kafile reisi, atlarının üzerinde çıkagelmiştir. Çocuklar, analarına sarılıp hasret dolu sözler söyleyip ağlayınca, kafilede bulunan diğer insanlar da ağlaşmışlardır. Bir ara sessizlik olunca, kafile reisi devreye girerek şunları söylemiştir.


“Buradan ayrılıp Efendi'nin hanımını aramaya giderken umutsuzdum. Fakat aramaya da gitmek zorundaydım. Birincisi: Kaybolan, Efendi Hazretlerinin hanımıdır. İkincisi; ben kafile reisiyim ve bu üç boynu bükük yavruyu seyredip oturacak kadar ahmak ve zavallı değilim! (Validemizin kaybolduğu yer Irak-Türkiye sınırında, o amansız geçit vermeyen sarp kayaların ve uçurumların bulunduğu mevkidir.) Sizlerden ayrılırken, Şeyhim, Efendim, Şeyh Osman Nuri Bağdadi Hazretleri'ne dehalet ettim ve “Eğer Ayşe validemizin vakti tamam oldu ise Rabbim, onun yerine benim ve çocuklarımın ömrünü al, anamızı bağışla.” diye yalvararak gittim. Anamızı, önce çocuklarına, sonra da Efendi'ye teslim edeyim dedim ve karanlıkta hiç bir yeri görmeden seslenerek anamızı arıyordum. Tam ümidimi kesip ağlarken, Efendi'nin eşi benzeri olmayan sesi ile irkildim “Evlat, Hanımım, Şeyh Ömer'in, Şeyh Necmeddin'in dervişi, ne ağlıyorsun? Ayşe Hanım şu tepenin arkasında! Yalnız dikkatli ol ürkme! Şeyh Necmeddin Efendi Hazretleri de orada. Ayşe Hanım'ın atını tuttu ve bir ağaca bağladı. Şimdi senin gelmeni bekliyor ve Ayşe Hanım'la sohbet ediyorlar.” dedi ve gözden kayboldu.


Tepenin başına vardığımda, Efendi'nin söylediği hakikatleri kendi gözlerimle gördüm ve müşahede ettim. Atımdan indim ve usulca yanlarına vardım. Şeyh Necmeddin Hazretleri'nin ayağına kapandım. Şeyh Necmeddin Hazretleri bana: “Kervancı! Sen bu âlemi sahipsiz mi zannedersin?”dedi ve ekledi “Allah'tan gafil olma! Nefsine gurur geldi! ‘Bu kadar sıkıntıya rağmen kafileyi eksiksiz, kazasız, belasız getirdim.’ dedin ve kibirlendin! O esnada şeytan geldi. Ayşe Hanım'ın atını dürttü ve atı ürküttü, hayvan parladı! Hadi durma, çocuklar daraldı! Annelerini bekliyorlar!” dedi ve Ayşe validemize de Osman'a selam söyle!” dedi. Mübarek Şeyh Necmeddin Hazretleri, karanlığın içinde gözden kayboldu...”


Ayşe validemiz hiç korkmadığını; çünkü Osman Efendi harbe giderken "Ayşe bir müddet sonra yine beraber olacağız." demişti. O kelamını asla unutmadım! O, benim hayatıma ışık tutan yolumu aydınlatan kelamdır.” Dedikten sonra, kutlu kervanın muhterem yolcuları, kıt kanaat bir rızkla karınlarını doyurup istirahate çekilmişlerdir…


Makale; Gavsul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin torunu Es-Seyyid Osman Nuri Ölmeztoprak tarafından, Şeyh Osman Hazretlerinin oğlu Es-Seyyid Muhammed Latif Ölmeztoprak’ın nakilleriyle kaleme alınmıştır.


Hizirlayolculuk.com

© Hizirla Yolculuk 2021-2023
bottom of page