top of page
Gavs’ul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin Yaşam Serüveni ve Kerametleri

FAKİR BİR KÖYLÜNÜN KENDİ İÇİNDEN, KESİLECEK KURBANLARI İSTEMESİ VE ŞEYH OSMAN…

“Yüzüne bakmak mümkün değildi… Elini öpen her insan cezbeye gidiyordu; kendisini tanıyan tanımayan herkes durup cemalini seyretmekten kendilerini alamıyorlardı…”


Efendi Hazretleri'nden zuhur eden mucize büyüklüğündeki kerametleri (Cenab-ı Hakk’ın izniyle gayba hükmetmesi, kurşunun kendine ve atına işlememesi ) Mardin /Derik halkı arasında çok kısa zamanda dalga dalga yayılmasına bir gerekçe olmuştur. Kadını, erkeği, Efendi Hazretleri'ni merak etmektedirler. Yüzünü görmek, maneviyatından istifade etmek, müşküllerini sorup öğrenmek istemektedirler. Yalnız Sultanımızın asker oluşu, o günlerde, bölge insanının askerlerle münasebetlerinin iyi olmayışı, Efendi Hazretleri ile yakınlaşmalarına engel teşkil etmektedir.


O gün de bu gün de askeri rütbesi ve makamı olan bir insan ile temas etmek sivil bir şahısla temas etmek kadar kolay değildir… Beri yandan, kendisini görüp intisap etmiş ya da etmemiş herkesin Sultanımızın manevi haşmeti ile ilgili olarak ortak düşüncesi şudur: “Yüzüne bakmak mümkün değildi… Elini öpen her insan cezbeye gidiyordu; kendisini tanıyan tanımayan herkes durup cemalini seyretmekten kendilerini alamıyorlardı…”


Mardin/ Derik’te bir akşam vakti çocukları ve ailesi ile Sultanımızı ziyaret eden Mehmet Ağa, gecenin ilerleyen saatlerine kadar söz sohbetten sonra Efendi Hazretleri'ni ısrarla evine davet etmiştir ve Pirimiz de bu daveti kabul etmiştir. Mehmet Ağa, Pirimiz ‘in yanından ayrıldıktan sonra hızla evine dönmüş ve öğlen saatlerinde hanesine şeref verecek olan, Zamanın Sahibi için hazırlığa koyulmuştur.


Bir taraftan kurbanlar kesilip yemek hazırlıkları yapılırken diğer yandan Mehmet Ağa yakın köylere kuryeler salarak sözü sohbeti olan Âlimleri, Ağaları, Beyleri bu ziyafete buyur etmiştir. Bu davetinin ana sebebi: Çok yakında tanıyıp intisap ettiği ve kendisine aşk ile bağlandığı Yüce Sultanını diğer insanların da tanımaları, O Yüce zatın maneviyatından istifade etmeleridir.


Öğlen saati yaklaşırken Mehmet Ağa'nın misafirleri ağır ağır gelmeye başlamışlardır. Mehmet Ağa, büyük şevk ile şeref misafirini beklemektedir. Kapının önünde her karşıladığı misafirin halini hatırını sorduktan sonra ağzından şu cümleler dökülmektedir. “Ağalar beyler! Sizi öyle bir zat ile tanıştıracağım ki Derik, Derik olalı böyle bir Kumandanı böyle bir Şeyhi ne gördü ne de duydu...”


Gelen misafirler arasında yaşlı, ilim, irfan sahibi, halk içinde sözü dinlenen Abdullah Efendi, Mehmet Ağa'nın elinden tutarak şu cümleleri söylemiştir: Mehmet oğlum, baban benim dostumdu. Birçok defa bu eve misafir oldum; yalnız bu ev bu gün çok farklı olmuş, nurlanmış, güzelleşmiş. Bu evden Şeyh Ömer Ziyaeddin Hazretlerinin kokusu geliyor…” dedikten sonra, cezbeye gitmiş ve olduğu yere düşmüştür… Kısa süre manevi âleme daldıktan sonra, Abdullah Efendi, ayağa kalkıp şunları söylemiştir…


“Mehmet, manevi âlemde baban bilirdi… Ben, Biyara köyünde yaşayan Şeyh Ömer Ziyaeddin Hazretlerine intisaplıyım. Bu gün, onun kokusu buraları kaplamış…” Dedikten sonra ağlamıştır. Şeyh Ömer Ziyaeddin’i tanımayan Mehmet Ağa “Emmi ben o dediğin Zat'ı tanımıyorum; ama hele sen benim şeyhimi bir tanı aklın uçar… dedikten sonra misafirini evine buyur etmiştir.


Abdullah Efendi'nin gelişi ile misafirler ayağa kalkıp kendisine kıyam etmişlerdir. Gözyaşları ile içeri giren Abdullah Efendiye, cemaatten bazı kimseler neden ağladığını sormuşlardır. Bu güzel insan cemaate dönüp "Ağalar, siz benim derdimden anlamazsınız. Akil baliğ olduktan sonra dünya malı için çok acılar çektim, çok zorluklar yaşayıp gördüm; ama hayatımda hiç ağlamadım… Bilirim ki dünya malı için ağlayanların gözyaşları boşadır… Ağlama sebebim, Allah içindir. Ben, çok büyük, Ululazam, bir zatın kölesiyim; onun sevdası aşkı gönlüme düştü, ağlama sebebim budur.” Dedikten sonra cemaatte kısa süre sessizlik olmuştur. Aradan on beş dakika geçtikten sonra Mehmet Ağa, hızla içeri dalmış ve gelen misafirini karşılamak üzere cemaati dışarı davet etmiştir. Çünkü gelen Komutan aynı zamanda devleti de temsil etmektedir. Şube Reisliğinin yanı sıra, Derik’te kaymakam olmadığı için kaymakamlığa da bakmaktadır. Efendi Hazretleri, hanımı ve çocukları ile birlikte karşıdan görünmüştür. Çok kısa zamanda sevgisi aşka dönüşen Mehmet Ağa, ayağına kurban kesmek üzere Efendisi için kurbanlıklar hazırlatmıştır. Efendi Hazretleri, kesilen ilk kurbana mani olmamıştır. Çünkü kurban hızlıca kesilmiştir, ondan sonrakilerini kestirmemiştir ve ilk kerametini orada ortaya koymuştur.


Cemaatin içinden çok gariban fakir olan birisi içinden şunları geçirmiştir. “Mehmet Ağa, seni çok methetti. Gönüllerden geçenleri biliyor, diye… Ben, çok zor durumdayım. Bu kurbanları kestirme… Mehmet Ağa'ya söyle de bu kurbanları bana versin. Ben de bu koyunları besleyip çocuklarımın rızkını temin edeyim…”


Tam bu sırada Efendi Mehmet Ağa'ya dönerek “Mehmet oğul! Bak bu kardeşimiz bir saattir bu yirmi koyun için bir sürü dua etti, yalvardı Yaradan’a. Bu insanı memnun eder, sevindirirsen Allah (cc) ve Peygamber, (as) senden memnun olur.” Emri üzerine Mehmet Ağa “ Emredersin Efendi!” diyerek anında emri yerine getirmiştir.


O fakir ve gariban Efendi'ye dönüp Kürtçe “Sen Hızır mısın nesin?! Bu dediklerinin hepsi doğru! Kurban olayım senin bastığın topraklara” diyerek Sultanımızın ayağına kapanmak istemiştir. Ama Efendi, buna müsaade etmemiştir, Kürtçeden başka lisan bilmeyen bu gariban adama, Efendi Hazretleri ismiyle hitap edip Kürtçe:


“Ula Mamo! (ismi Mehmet'tir. Kürtçe halk arasında Mehmet'e Mamo diye sesleniliyor.) Bak senin merkebin (eşeğin) geldi, seni, bana şikâyet etti. Eşek bana diyor ki “Mamo'nun canı başkasına da sıkılsa gelip beni dövüyor. Söyle ben ondan davacıyım." Deyince cemaat hayretler içinde kalmış, şaşkınlık içinde birbirine bakmıştır. Efendi, "Mamo, bak babanın ruhu geldi. Bana diyor ki “Mamo anasına benziyor, ben vicdanlı merhametli idim; ama oğlum anası gibi merhameti, vicdanı kısa…” diyor. Mamo, maşallah baban imanını kurtarmış…” Demiştir.


Bu olaydan derinden etkilenen Mamo, içinden bu Yüce Sultan'a intisap edip, emirleri çerçevesinde kalan ömrünü tamamlamayı geçirmektedir. Efendi, Mamo'ya bakarak cemaate hitaben "Allah'a (cc) giden en kestirme yol tarikattır. Mamo, birazdan birçok insan tarikat-ı Âli'ye intisap edecek, size topluca ders tarif edeceğim." buyurmuştur.


Mamo, dayanamamış ve söze girmiştir: “Efendi, onlar ağa! Ben kimim ki, o ağalar benimle birlikte intisap etmezler.” Deyince, Sultanımız; “Mamo, Allah'ın yanında böyle makamlar yok, orada makbul olan Hakk’a kulluktur. Ağaların senden fazlaları, dünya malıdır. Ağaların hesabı senden çok; çünkü onlardan sorulacak daha çok hesap var…” deyip gülerek devam etmiştir. “Senden o merkebin hesabı sorulacak. Merkebin ölmeden gönlünü alırsın… Eksik ibadetlerini de kaza edersin, gerisini de bana bırak!” buyurmuştur.


Ayak üzere bu konuşmalara şahit olan yüzlerce insan manen sarhoş olmuşlardır. Mehmet Ağa yüksek sesle: Size demedim mi, böyle bir zatı ne gördünüz, ne duydunuz, ne de bir daha görebilirsiniz” Diyerek Sultanımızın ayaklarına kapanıp ağlamıştır. Efendi Hazretleri, cemaatin şaşkın bakışları arasında Abdullah Efendi'ye dönüp “Abdullah, sen Şeyh Ömer'in kokusu geliyor diye ağladın, ne mutlu sana Sultan Şeyh Ömer Ziyaeddin Hazretleri'nin dervişisin. Şeyh Ömer'e sen de kurban, ben de… Biz bu ilmi, O Yüce Sultan'dan öğrendik.” diyince, Abdullah Efendi cezbeye gidip bayılmıştır.


Mehmet Ağa, "Kurban, ayakta kaldınız, içeri buyurun, bu cemaatin sizden öğreneceği çok şey var." deyince Şahımız içeri adım atmış, cemaat de Sultanımızın arkasından içeri girmiştir.


Efendi Hazretleri, muhteşem sesi ile Kur'an-ı Kerim'den Taha Suresi’ni okumuş ve mealini açıkladıktan sonra; sofra hazırlanırken kendisi gelmeden önce olup bitenleri aralarında geçen konuşmaları vs. cemaate söylemiş, hatta bir kaç insanın da içinden geçirdikleri müşküllerini halletmiştir. Abdullah Efendi'ye dönerek; “Abdullah, bunlara Şeyh Ömer Ziyaeddin Hazretleri'nin Tarikatı'nı niye anlatmadın” diye çıkışmıştır. Abdullah Efendi de: “ Kurban, bunlar nefsin şeytanın atına binmişler; ben kimim ki bunları şeytanın elinden alayım. Bunlar sizin gibi zatların himmeti ile hidayete erişirler inşallah.” demiştir. Efendi sohbetin önemli bölümünü yemekten sonraya bırakmıştır.


Makale; Gavsul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin torunu Es-Seyyid Osman Nuri Ölmeztoprak tarafından, Şeyh Osman Hazretlerinin oğulları Es-Seyyid Muhammed Latif ve Muhammed Arif Ölmeztoprak’ın nakilleriyle kaleme alınmıştır.


Hizirlayolculuk.com

© Hizirla Yolculuk 2021-2023
bottom of page