Gavs’ul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin Yaşam Serüveni ve Kerametleri
ŞEYH OSMAN’IN DUASIYLA İYİLEŞEN ÇARESİZ HASTALAR VE ATINI ÇALMAYA GELEN HIRSIZ…
“Ulan edepsiz! Hem suçlu hem de güçlüsün! Seni gidi Allah'tan korkmaz kuldan utanmaz adam! Böyle bir Sultanın hizmetinde olan hayvanları çalmaya nasıl yeltenirsin! Seni Mesut'un elinden almazdım; ama dua et ki Efendimin emri var! Seni alıp huzura götüreceğim. Olmaya ki kaçmaya yeltenesin. Seni vururum!”
Sultanı Evliya, Şeyh Osman Nuri (Bağdadi) Hazretleri, Mardin'in Derik ilçesinde maddi-manevi hizmetlerini sürdürürken Efendi Hazretleri'nin eşsiz maneviyatı bölgede duyulmuştur. Hastası, manevi sıkıntısı olanlar, Sultanımızın tarikatına intisap etmek isteyenler, günlük olarak kafile kafile gelip Sultanımızı ziyaret ederek dertlerine deva bulmuşlardır. Sultanımız, Yüce Allah’ın (cc) kendisine ihsan ettiği maneviyatla, halka manen yardımcı olup onların gönüllerini fethetmiştir.
O yıllarda, bölgede, kadın- erkek, çok sayıda felçli ve akıl hastası olan insan vardır. Bu hastalıkların tedavisi imkânsız gibidir. Hele de o yıllarda, doktor, ilaç hastane yok denecek kadar azdır, olanlar da söz konusu hastalıklar karşısında çaresizdirler. Cenabı Hak, pek çok konuda olduğu gibi, hastalara şifa verme ihsanını da Sultanımıza bahşetmiştir. Efendi Hazretlerinde bulunan bu manevi kudret, kısa sürede halk tarafından duyulmuştur. Sultanımız ziyaret ettiği köylerde ve kasabalarda bu türden çaresiz hastalara dua etmiş, Allah’ın izniyle hastalar anında şifa bulmuşlardır. Bunu duyan bölge halkı, hastalarını alıp Sultanımıza getirmektedirler. Yıllarca felçli olarak yatağa bağlı kalmış hastalar, Allah’ın izniyle, Sultanımızın duasıyla ayağa kalkıp yürümüşlerdir. Geri kalan ömürlerini de sağlıklı bir şekilde sürdürmüşlerdir.
Yanına getirilen akıl hastaları (zincire bağlı derecede deli olanlar) Sultanımızın duasıyla şifa bulmuşlardır. Gavsû'l Âzâm Şah Osman Nuri (Bağdadi) Hazretlerinin iki kelimelik ayet okuyup hastaların yüzüne üflemesiyle (o iki kelime: Euzu- besmele) cana- mala zarar veren deliler, Allah’ın izniyle şifa bulmuşlardır. Bu hastalar, Sultanımızın maneviyatıyla tanışıp şifa bulduktan sonra tarikata intisap edip derviş olmuşlardır. Kimi günler, Sultanımızın hastalara okuması, sabahın ilk saatlerinde başlayıp ta gece yarısına kadar sürmüştür. Şifa bulan hastalar ve hasta yakınları söz konusu mucizevi kerametlerden sonra Sultanımızın yanından ayrılamayıp kendisinden istifade etmek istemişlerdir. Bu kerametleri duyan bölge halkı, akın akın akın hastalarını Sultanımıza getirmeye başlamışlardır. Tarikatı Ali, o coğrafyada hızla yayılmaya başlamıştır.
Mardin/ Derik bölgesinde, istismara müsait olan kimi Kürt aşiretleri, dış güçlerin kışkırtmasıyla Devlete karşı yer yer ayaklanmaktadırlar. Hem kendilerinin hem de bölge insanının maddi-manevi ziyana uğramasına neden olmaktadırlar. Başkentten (payitaht) gelen bir yıldırım telgraf, İstiklal Harbi'nin başladığını Sultanımıza bildirmektedir. Telgrafta, Bölgede oluşacak her türden isyanın bastırılması, iç isyana müsaade edilmemesi, huzurun temin edilmesi için Sultanımızdan destek istenmektedir. Dün, Sultanımızı etkisiz kılıp itibarsızlaştırmak için Mardin/Derik’e adeta sürgün edenler; bugün Sultanımızın maneviyatından yardım ve dua talep etmişlerdir. Efendimiz, gelen telgrafa şu cevabı vermiştir:
“Bu topraklara, makam- mevki için, dünya nimetleri için gelmedim. Bu topraklarda bulunma sebebim Allah’ın rızasıdır. Hiç endişeniz olmasın, kumandam altındaki topraklarda yaşayan insanlardan emin olun. Maddi-manevi bütün gücümle, Devletimize, milletimize hizmet ettim, etmeye de devam edeceğim.”
Efendi Hazretleri, telgraftan sonra bölgede görev yapan kumandanlarla irtibata geçip uygulayacakları stratejileri tespit etmiş, sınırlı istirahatini da en asgari düzeye indirmiştir. Gecesini gündüzüne katıp isyana müsait olan civar illerdeki aşiret reisleri ile temasa geçip kendilerini uyarmıştır. Emirlerine uyulmayıp Devlete baş kaldırıldığı takdirde, çok sert bir şekilde müdahale edileceğini, can- mal kaybına uğrayacaklarını, Devlete bağlı olarak yaşadıkları takdirde, Devletin her türlü hizmetten istifade edeceklerini kendilerine söylemiştir. Bir kısım aşiretler, bu emirlere uyarken; bir kısmı da emirlere muhalif hareket edip Devlete asi olmuşlardır. Sultanımız, oluşturduğu serden geçti askerleriyle, Devlete isyan hareketlerini bastırmıştır.
O yıllarda, söz konusu coğrafyada çok sayıda gayrimüslim yaşamaktadır. Genellikle, dış güçlerin kışkırtmasıyla Devlete başkaldıran onlardır. Bu çevreler, Sultanımız sayesinde, Devlete isyan etmenin bedelini hayatlarıyla ödemişlerdir.
Efendi Hazretleri, uzun bir yolculuktan dönmüştür, bu seyahatte, hem kendisi hem de atı (Sabha) çok yorulmuşlardır. Emir erlerine, hayvanın terinin soğutulup suyunun ve yeminin verilmesini emretmiştir. Kendileri de istirahate çekilmiştir. Verilen görevi yerine getiren emir erleri de kısa süre sonra istirahate çekilmişlerdir. Sultanımızın hizmetinde on tane Arap atı bulunmaktadır. Bunların çoğu da atı Sabha'nın taylarıdır. O yıllarda, bu atların namı çok duyulmuştur. Varlıklı olan insanlar, zaman zaman bu atlara talip olmuş, Sultanımıza atı satması için çok yüksek rakamlar teklif etmişlerdir. Bu teklifler, Sultanımız tarafından reddedilmiştir. Atların ününü duyan Mardinli meşhur at hırsızı Reşit; atlardan birini çalmak amacıyla, Derik’e gelmiştir. Gecenin ilerleyen saatinde ahıra girip atlardan birinin yularını çözmeye çalışırken Sabha'nın tayı olan Mesut, at hırsızı Reşit’i ısırarak ahırın bir köşesine sıkıştırmıştır. Hırsıza çifte vurup üç kaburga kemiğini kırmıştır. Sabha’nın tayı Mesut, Perişan olan at hırsızı Reşit’in kaçmasına müsaade etmeyerek gelip gidip onu ısırmaktadır. Yüce Mevla, uykudaki Sultanımıza hırsızın halini bildirmiştir ve o hırsızın atın elinden kurtarılmasını emretmiştir. Mevla’nın emriyle hemen uykudan uyanan Sultanımız, hizmetinden sorumlu olan askerleri kaldırıp durumu anlatmış, hırsızı incitmeden huzuruna getirmelerini kendilerine emretmiştir. Ahıra varan emir erleri, Sultanımızın buyurduğu gibi hırsızın Mesut’a karşı kendisini savunamadığını ve çok perişan bir halde olduğunu görmüşlerdir. Yakalanmaktan korkması gereken at hırsızı Reşit, emir erlerine çıkışıp “Yahu neredesiniz? Az daha geç kalsaydınız bu hayvan beni öldürecekti !” Demiştir. Sultanımızın emir eri ve dervişi olan Bayram “Ulan edepsiz! Hem suçlu hem de güçlüsün! Seni gidi Allah'tan korkmaz kuldan utanmaz adam! Böyle bir Sultanın hizmetinde olan hayvanları çalmaya nasıl yeltenirsin! Seni Mesut'un elinden almazdım; ama dua et ki Efendimin emri var! Seni alıp huzura götüreceğim. Olmaya ki kaçmaya yeltenesin. Seni vururum!” Deyince, Hırsız “Ula kurban olam ne kaçması? Beni bunun elinden kurtarın! Cezam ne ise razıyım! Yalnız benim koluma girin, yürüyecek takatim yok!” demiştir. Emir eri Bayram gülerek “Sen demini almışsın! Bıraksam da kaçamazsın,” demiş ve hırsızın koluna girerek Sultanımızın huzuruna götürmüştür. Efendi Hazretleri, hırsıza:
“Evladım, ihtiyacın vardı da neden gelip bana halini arz etmedin ?” Deyince, hırsız mahcup bir şekilde “Efendi, cezam ne ise razıyım.” Demiştir. Şahı Evliya, Sultan Şeyh Osman Nuri (Bağdadi) Hazretleri, hırsızın yıllar önce başından geçen bir olayı kendisine anlatmıştır. Kendisi ile Allah arasında kalmış olan bu olayın anlatıldığını duyan hırsız “Kumandanım sen nerden duydun?” Deyince, Sultanımız “Senin kulluk etmediğin, kendisine asi olduğun, Allah (cc) haber verdi!” demiştir. Hırsızlığı meslek edinen şahıs çok mahcup bir ifadeyle, “Kumadanım, nefsimse, şeytana uydum. Gırtlağıma kadar pisliğe batmış bir vaziyetteyim.” Demiştir. Sultanımız, “Oğul, Allah’tan ümidini kesme! Zararın neresinden dönersen kârdır!” demiş ve emir erine “Bayram, Şeyh Ömer Ziyaeddin Hazretleri'ni çağır! Önce bunun yaralarını demle; sonra karnını doyur, yatağını ser, istirahat etsin! İnşallah sabaha görüşüp konuşuruz. Ben istirahat edeceğim. Siz de istirahat edin!” buyurmuşlardır. Sultanımız istirahate çekilince emir eri Bayram, hırsıza dönüp “Hadi yürü oğlum! Ettin eyledin, Efendimin sayesinde sonunda sen de nefisten ve şeytandan yakayı kurtardın! Sabaha neler olacak göreceksin, aklın duracak.” Demiştir. Hırsız, emir eri Bayram'a dönüp “Ömrümde böyle güzel bir insan görmedim.” Demiştir. Emir eri Bayram “Daha ne gördün ki… Sabah sana bir nazar edecek, o zaman kim olduğunu öğreneceksin…” demiştir. Bu diyaloglardan sonra Emir eri Bayram, Şeyh Ömer Ziyaeddin ve Şeyh Osman Nuri Hazretlerini çağırarak hırsızın kırık ve yaralı yerlerine elini sürmüştür. Mevla'nın keremiyle, hırsızın kırıkları ve yaraları anında iyileşmiştir.
Bu keramet karşısında aklı- dimağı tutulan hırsız Reşit, Bayram'ın elini öpmek için eğilince, emir eri Bayram “Ulan edepsizlik etme! Ben kimim ki elimi öpesin! Eli öpülecek biri varsa o da az evvel cemalini gördüğün zattır! Yoksa sen, bende bir hüner mi var sandın! O yüce zat, kerem eylemezse, ula ben kimim ki? Ben de senin gibi bir zavallıyım.” diyerek cezbeye gitmiştir. Bu hallere tanık olan hırsız Reşit, perişan bir halde “Sizlere kurban olayım! Ben bilseydim, buraya hırsızlığa değil, köle olmaya gelirdim.” Demiştir. Geceyi Bayram ile söz sohbet ederek geçiren Reşit, sabah namazını; evliyaların şahı Şeyh Osman Nuri (Bağdadi) Hazretlerinin arkasında kılmak için abdest alırken, Şahımız aşağı inmiştir.
“Bayram, daha siz yatmadınız mı ?” Deyince emir eri Bayram, “Efendi bu Hak'tan gafile sizi anlattım. İnşallah namazdan sonra intisap edecek halkanıza.” demiştir. Efendi Hazretleri “Bayram, Allah senden razı olsun! Bir kulun daha şeytanın elinden yakasını kurtulmasına vesile oldun…” deyince Emir eri Bayram “Efendi, kurban olayım senin bastığın topraklara… Ben nerenin nesiyim ki… Bu güzellikler, zatınızın hürmetiyle olmaktadır.” Demiştir. Abdestini alan Efendinin arkasında sabah namazı kılındıktan sonra Sultanımız, Reşit'i tarikat tespihi verip kendisini halkaya katmıştır. Sultanımızın maneviyatına âşık olan hırsız Reşit, Sultanımız Derik'ten ayrılana kadar emir erleri ile birlikte onun hanesinde yaşamış, çalmak için geldiği atlara, Sultanımıza ve misafirlerine hizmet etmiştir. Sultanımız, Reşit'i evlendirmiş, ev-bark sahibi yapmıştır. Daha sonra da Reşit’i Mehmet Ağa'ya emanet etmiş ve Reşit, Mehmet Ağanın yanında çalışarak hayatını sürdürmüştür.
Makale; Gavsul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin torunu Es-Seyyid Osman Nuri Ölmeztoprak tarafından, Şeyh Osman Hazretlerinin oğulları Es-Seyyid Muhammed Latif ve Muhammed Arif Ölmeztoprak’ın nakilleriyle kaleme alınmıştır.
Hizirlayolculuk.com