Gavs’ul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin Yaşam Serüveni ve Kerametleri
ŞEYH OSMAN NURİ HAZRETLERİ VE ALDIĞI ALTIN BORCUNU ÖDEMEYEN TEĞMEN…
“Ana, babam dürüst ve namuslu bir insandı, haramı helali bilirdi; eğer haram karışmadı ise o altınlar bir gün bir yerden çıkar…”
Sultanı Evliya, Gavsul Azam Şeyh Osman Nuri (Bağdadi) Hazretleri, Derik kazasındaki askeri görevini tamamlamış ve Genelkurmay Başkanlığı tarafından terfi ettirilerek, Mardin Şube Reisliği ‘ne atanmıştır. Efendi Hazretleri'ni çok seven Derik halkı, Mardin'e kadar kendisine refakat ederek yolcu etmişlerdir. Mardin'in girişinde Mardin'in eşrafı ile askeri erkân, büyük bir coşku ile kurbanlar keserek Sultanımızı karşılamışlardır, çünkü Sultanımız Mardin'de hem kahraman bir komutan hem de emsalsiz maneviyatıyla yakinen tanınmaktadır. Derik'te görev yaparken, görev gereği sık sık Mardin'e gidip gelmiştir. Ağamızın maneviyatı, Mardin halkının gönüllerini fethetmiştir. Sultanımız, devlete karşı ayaklanmaları, isyanları bastırması, bölgede yaşayan vatanına milletine bağlı insanlar tarafından takdir edilmiştir.
Efendi Hazretleri, bölgedeki birçok isyanı hazırlık aşamasındayken bastırmış, pek çok isyancıyı da eylem halindelerken cezalandırmıştır. O bölgede yaşayan gayri Müslimler, dış güçlerle iş birliği yapıp devlete-millete, maddi- manevi büyük zararlar vermişlerdir.
Sultanımız, İstiklal Harbi hatıralarını naklederken görevinin çok zor olduğunu ve çok özen gerektirdiğini söylemiştir. Çünkü ülkemiz, Cihan Harbi'nden yeni çıkmıştır, halk yorgundur ve maddi-manevi büyük bir sefalet hüküm sürmektedir. Her evde en az bir iki şehit vardır, birçok ailenin erkek nüfusu tamamen bitmiştir. Geride kalan erkek nüfusunun çoğu da hasta ve yaşlıdır. Birçokları, Birinci Cihan Harbi'nde ağır yaralanmış, imkânsızlık sebebi ile tedavi olamamışlardır. O yıllarda dış güçler, hem İmparatorluğu hem de bu kutsal vatan toprakları üzerinde yaşayan necip Anadolu insanını maddi-manevi perişan etmişlerdir. Bununla da yetinmeyip Anadolu topraklarını almaya güç yetiremedikleri yerlerde, dâhili hainlerle birlikte çok büyük yıkım gerçekleştirmişlerdir.
Sultanımıza, Mevla'nın lütfu olan eşsiz maneviyat, askeri dehası ile birleşince, bu kara günde, ülkeye ve ülkenin necip insanlarına maddi- manevi çok büyük hizmet etme fırsatı doğmuştur.
Sultanımız Mardin'e gelmeden ikamet edeceği konak kiralanmış ve oturmaya hazır hale getirilmiştir. Efendi Hazretleri'ni karşılayan halk, hane halkı ile birlikte evi yerleştirmişlerdir. Yol yorgunu olan Efendi; hane halkıyla erkenden istirahate çekilmişlerdir. Ertesi gün Sultanımız her zaman olduğu gibi sabah namazı ile güne başlamıştır. Sabah namazını evde kılan Şah-ı Evliya, Es-seyyid, Şeyh Osman Nuri Bağdadi Hazretleri, erken saatte, alaca karanlıkta, askerlik şubesine gitmiştir. Nöbetçi askerler Sultanımızı karşılamış ve ellerini öpmüşlerdir. Çünkü Sultanımız askeri erkân içerisinde, eşsiz disiplini ile tanınmakta; asker arasında da “baba” olarak bilinmekte, askerler tarafından çok sevilmektedir.
Sultanımız, şubede nöbet tutan askerlere harcamak üzere harçlık vermiş ve günlerden beri ailelerinden haber alamayan askerlere ailelerinden manevi olarak müjdeli haberler vermiş, mahiyetindeki gariban, cefakâr askerleri sevindirip gönüllerini almıştır. Sultanımız makamına geçip bir müddet önemli askeri bilgi ve belgeleri incelemiştir, mesainin başlamasıyla birlikte emrindeki bütün askerleri toplayıp onlara nasıl davranacaklarını, neleri kabul edip neleri kabul etmeyeceğini tek tek açıklamıştır. Çalışma sistemini, rütbeli-rütbesiz bütün askerlere izah ettikten sonra erleri göndermiş, emrindeki subaylarla makamında uzun bir toplantı yapmıştır, emirlerinin dışına çıkan kimselerin, er-subay fark etmeksizin cezalandırılacaklarını kendilerine izah etmiştir.
Toplantı bitiminden sonra, subay olarak görev yapan bir teğmenin odada kalmasını, diğerlerinin görev başına dönmelerini emretmiştir. Odada kalan teğmen merak içindedir; “Acaba diğerlerini gönderip kendisini niçin bekletmektedir?” Efendi Hazretleri oda boşaldıktan sonra Teğmen'e dönüp,
“Evladım dinimizde, örfümüzde, adetlerimizde ne zamandan beri alınan borç para inkâr edilir oldu? Sen bundan bir yıl önce okulu bitirdin ve ilk tayin yeri olarak bu vilayete atandın. Devletimiz sana maaşın ile birlikte imkânsızlıklara rağmen yol harcırahı da verdi ve seni bu topraklara gönderdi. Sen geldin göreve başladın ve kısa zaman önce buradan tayini çıkıp ayrılan komutanından evlenme izini istedin ve memleketine gitmek için bu vilayetten ayrılmadan önce kendisiyle tanıştığın ehli iman, askere ve askerlik mesleğine derin sevgisi ve aşkı olan Mustafa isminde yaşlı bir insana durumunu anlattın. Evlenmek üzere memleketine gideceğini; ama imkânlarının müsait olmadığını, kendisine borç para verip veremeyeceğini sordun. O güzel insan da üzerindeki üniformaya olan sevgi- saygısından, içindeki Allah aşkı ile vatanı milleti namusu beklediğini sandığı sana,
“Hay hay, elbet de sana yardımcı olurum evladım, evini perişan etmeden borcunu, ağır ağır ödersin...” Dedi. Mustafa, eve gitti, deri bir kesenin içinde sana elli tane altın getirdi ve sana teslim etti. “ Bu borcu; sen, ben ve Allah (cc) biliyor, başkasının haberi yok… Hasta bir kızımla, yaşlı bir hanımım var, onlara haber vermedim. Belki razı olmazlar…” dedi. Sen de teşekkür ettin. Altınları aldın “İnşallah mahcup olmadan sana öderim...” dedin ve evlenmek üzere memleketine vardın. Keyifle düğününü yaptın ve hanımına bol miktarda altın akça taktın, izinin bitince hanımını da alarak bu vilayete döndün. Ertesi gün; Mustafa Efendi'ye misafir olmak, hanımınla onları tanıştırmak, hanımına şehir halkından dost ahbap çevresi kazandırmak maksadıyla yola koyuldun. Eşinle birlikte, Mustafa Efendi'nin oturduğu mahalleye geldin. Sana daha evvel evini tarif etmişti, evlenince misafirleri olmanızı istemişti. Kapıyı çaldın ve Mustafa Efendi'nin kızı kapıyı açtı. Sen de babasını sordun o da on beş gün evvel vefat ettiğini söyledi ve ağladı. O insan ağlarken, sen üzülmüş gibi yaptın ve içinden de bu duruma çok sevindin; çünkü o altınlar tamamen sana kalmıştı… Senden başka bu borcu; yalnızca Allah (cc) biliyordu ve kendi hesabına göre de Mustafa Efendi, borcunu almadan ölüp gitmişti… Ayaküstü, kısa bir baş sağlığı diledin ve eşini yanına alıp eve döndün… Bu borçtan, hanımına bahsetmemiştin. Haber versen hanımın ehli iman ve takva sahibi bir hatun olduğundan, o borcu sana zorla da olsa ödettirirdi. Ama sen ondan da gizledin. Bu mudur oğlum insanlık?! Bu mudur iyiliğe karşı edepsizce namertlik?!” diyerek teğmene çok ağır hakaretler etmiştir.
Yaşanan hadiseyi, teğmene en ince detayına kadar anlatan Sultanımız Şeyh Osman Nuri Bağdadi Hazretleri, sözlerine şöyle devam etmiştir: “Mustafa Efendi'nin yaşlı ve hasta bir hanımı hastalıklı ve sakat bir kız çocuğu var. Mustafa Efendi'nin vefatından bir hafta sonra sandığı açtılar ve kontrol ettiler ki altınlar yerinde yoktur. Hanımı taziyeye gelenlerin altınları aldığını düşünüp beddualar etti. Hasta olan kızı da doğru bir teşhiste bulundu ve “Ana kimseye beddua etme! Babam o altınları bizden habersiz darda olan birine ya borç vermiştir ya da hibe etmiştir.” Dedi. Kadın can acısıyla, tertemiz iman ehli kocasına da ağır hakaretler edip “Senin- benim durumumuzu bilmiyor muydu ki altınların hepsini telef etti!” diyerek kocasına beddua etti. Mustafa Efendi'nin kızı da:
“Ana, babam dürüst ve namuslu bir insandı, haramı helali bilirdi; eğer haram karışmadı ise o altınlar bir gün bir yerden çıkar…” deyince anası kızına dönüp, “Çok beklersin! Bundan sonra ne ile hayatımızı idame ettireceğiz?” deyip ağladı. Evladım, şu an Mustafa Efendi'nin ruhaniyeti geldi ve bu haksızlığı gidermemi benden istedi. Şimdi eve gideceksin, hanımının boynuna düğün hediyesi olarak takılan altınları getireceksin! Düğünde harcadıklarını da Mustafa Efendi'nin dediği gibi, kendi evini perişan etmeden, aydan aya maaşından kesip o mazlum insanlara ödeyeceksin! Hadi eve git ve emanetleri al da gel!” deyince utancından yeregeçen Teğmen, “Kumandanım, bu söylediklerinizi ben söylerim; ama hanımım inanıp altınları bana vermez…” diye karşılık verince Sultanımız “O zaman git, hanımını da al ve acele olarak makamıma getir!” diye emretmiştir. Teğmen tekrar ezilip sıkılarak “Kumandanım, eğer bu hadiseyi açıklarsanız, hanımım benden ayrılır.” deyince, Sultanımız sert bir ifadeyle “Oğlum, gayemiz ev yıkmak, yuva dağıtmak değil! Ben, lisanı hal ile olayı eşine anlatır, onu ikna eder, emaneti sahiplerine teslim ederim!” demiştir. Teğmen mahcup bir ifade ile Sultanımızın makamından ayrılmış, eşini de yanına alarak Şahımızın huzuruna gelmiştir.
Gavsû'l Âzâm Sultanımız, durumu usulüne uygun bir şekilde teğmenin eşine izah etmiş, takıların emanet olduğunu, borç veren insanın vefat ettiğini söylemiştir. İman ehli olan teğmenin hanımı durumu makul karşılamış ve emaneti Sultanımıza teslim etmiştir. Ailesinin kendisine düğün hediyesi olarak taktıkları altınları da Sultanımıza vermiştir. Teğmenin, Mustafa Efendi'nin ailesine cüzi bir borcu kalmıştır. Emanetleri ve teğmeni yanına alan Şahımız, çarşıdan aldığı çeşitli hediyelerin ücretini de kendi cebinden karşılayarak Mustafa Efendi'nin evine varmış ve durumu kederli ailesine izah ettikten sonra Mustafa Efendi'nin hanımına çıkışmıştır.
“O güzel insana nasıl dilin vardı da o bedduaları ve hakaretleri ettin?! O insan bir cennet beyidir! Edepli ol ve rahmete intikal eden kocanın ruhundan özürle dile, Cenab-ı Hak'tan da affı-ı mağfiret iste!” deyip, emanetleri teslim ettikten sonra Mustafa Efendi'nin evinden ayrılmıştır.
Sultanımız; yol boyunca, teğmene bundan sonraki hayatını düzenli ve Hakk’ın emirlerine uygun bir şekilde sürdürmesini, kul hakkına çok dikkat etmesini, fani dünyanın şatafatına kapılarak imanını sıkıntıya sokmamasını, helal kazancına haram katmamasını, üzerindeki üniformanın hakkını vermesini, o üniformanın çok kutsal bir üniforma olduğunu söylemiştir. Yaşanan bu olaydan ibret alan teğmen, Sultanımıza büyük bir aşkla bağlanmış, Hakk’ın emrettiği şekilde yaşamaya başlamıştır. Sultanı Evliya, Şeyh Osman Nuri Bağdadi Hazretleri'nin tarikatına intisap etmiş ve yeni bir hayat tarzı sürerek derviş edebi ve hayâsıyla halkaya dâhil olmuştur.
Makale; Gavsul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin torunu Es-Seyyid Osman Nuri Ölmeztoprak tarafından, Şeyh Osman Hazretlerinin oğlu Es-Seyyid Muhammed Latif Efendinin nakilleriyle kaleme alınmıştır.
Hizirlayolculuk.com