top of page
Gavs’ul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin Yaşam Serüveni ve Kerametleri

OĞLUNDAN YILLARCA HABER ALAMAYAN YAŞLI KADIN VE ŞEYH OSMAN NURİ HAZRETLERİ…

“Zeynep Hatun, kafanı yorma. Senin oğlundan sana haberler vereceğim, sen buraya oğlundan haber almak için geldin... Sen gelmeden önce Cenab-ı Hak, bize senin geleceğinden ve oğlundan haber verdi…”


Sultanı Evliya, Şeyh Osman Nuri Bağdadi Hazretleri, Mardin’de, halka ve Hakk’a hizmet etmeye aralıksız olarak devam etmiştir. Bir yandan İstiklal Harbi için devletine hizmet ederken diğer yandan da manevi çalışmalarını sürdürmüştür. Tarikat-ı Ali'yi Mardin halkına anlatmakta, halkaya yeni dervişler kazandırmaktadır.


Şanı Yüce Sultanımız, ömrünün tamamını insanlığa hizmetle geçirmiştir, bütün ömrünü; şeytanla, nefisle, münkirle, münafıkla mücadele ederek tamamlamıştır. En zor anlarda bile Sultanımız, mücadelesinden en ufak taviz vermemiştir. Efendi Hazretleri, Derik ilçesinde görev yaptığı yıllarda vazifesi gereği sık sık Mardin'e gidip geldiği için Mardin halkı tarafından yakinen tanınmaktadır ve Şahımızın maneviyatı halkın arasında dilden dile dolaşmaktadır. Sultanımız, Mardin'e gelişinin ilk gününde, halkla, efkârı umumi ile iyi münasebetler kurmuş, görevini istismar eden kamu görevlilerini ikaz etmiş anlamayıp yanlış yapmaya devam eden kamu görevlilerini de hızla görevlerinden uzaklaştırmıştır. Harp münasebetiyle, Sultanımıza devletimiz geniş yetkiler verilmiştir. Her zaman olduğu gibi o dönemde de görevini hakkıyla yapmayan, halka hizmet etmek yerine halkına zulmeden kamu görevlileri bulunmaktadır.


Efendi Hazretleri'nin başarılı olmasını kıskanan kimi bürokratlar, Sultanımızı üstlerine şikâyet etmişler ve şikâyetlerinde de Efendi'nin şeyhlik yaptığını, kamu hizmetlerini aksattığını iddia etmişlerdir. Bunun nedeni de Sultanımızın görev yaptığı yerlerde rüşveti, zimmeti, irtikâbı sonlandırması, ahlaken zayıf memurları pasifize etmesi ve görevlerinden el çektirmesidir. Şahı Evliyanın bu tarz kişileri görevlerinden uzaklaştırması, hem Mardin halkı tarafından hem de üstleri tarafından takdirle karşılanmıştır. Sultanımız “Adaletin olduğu yerde Hak ve Hakikat tecelli eder.” buyurarak” kendi çocuklarına, mesai arkadaşlarına, dervişlerine beytülmale, kul hakkına hayvan haklarına dikkat etmelerini emretmiştir. Beytülmala el uzatanlarla ömrünün sonuna kadar amansızca mücadele etmiştir. 


Sultanımız, tarikatın özünü tarif ederken, ahlak güzelliğine dikkat çekmiş, şeriatın emirlerine eksiksiz uymayı emretmiştir. Şeriatsız tarikatlara, şeytanın tasarruf edeceğini söylemiştir. Sultanımız, “Şeriatsız birini semada uçarken görürseniz vurun kanadını kırın!” Buyurmuştur. 


Sabah namazını kılan Sultanı Evliya, Şeyh Osman Nuri Bağdadi Hazretleri, evden ayrılmış, görev yaptığı askeri birliğe gelmiştir. Yanında vatani görevini yapmakta olan mazlum ve imanlı askerlerin babası ve kumandanı olan Efendi Hazretleri, kapıdaki nöbetçi askerlerin tek tek yanaklarını öpmüş, yapmış oldukları vatan hizmetinden dolayı kendilerini överek takdir etmiş, daha sonra da makamına geçmiştir. Askerler; Sultanımızı hem komutanları, hem de maddi-manevi babaları gibi görmektedirler. Komutan-asker ilişkisinin çok ötesinde, Sultanımızı sevip saymaktadırlar. Şahımıza gelecek olan çile ve belaların kendilerine gelmesini Mevla'dan niyaz etmektedirler. Efendi Hazretleri de her defasında “Çocuklar! Bu halisane duygularla ettiğiniz duaları, Mevla dünya ve ahirette sizlere ikram ve ibadet olarak döndürecektir!” buyurmuşlardır.


Kumandanlarına aşkla, vecdle bağlı olan askerler; Sultanımızın emirlerini ellerinden gelenin de ötesinde eksiksiz olarak yerine getirmektedirler. Askerler, Sultanımızın huzurunu bozacak işleri yapmamak için mümkün olduğu kadar itina göstermektedirler. Çünkü Pirimiz, mesai saatlerine bağlı kalmaksızın görev yapmaktadır, gecesini gündüzüne katarak ülkeye ve halka, maddi-manevi büyük bir aşkla hizmet etmektedir. Devlet ve millet; o yıllarda varlık-yokluk arasındadır. İmparatorluk yıkılmıştır, elde kalan Anadolu toprakları ve necip milletimiz çok zor durumdadır. Osmanlı imparatorluğunu yıkan dış güçler, Anadolu topraklarına göz dikip Anadolu topraklarını işgal etmiş, işgal edemedikleri yerlerde de dâhili hainlerle, iç isyanlar çıkarmışlardır. Efendi Hazretleri, bölgedeki ayaklanmalara ve dış güçlere karşı olanca gücüyle göğsünü siper etmiş, aşk- vecd ile böylesi çevrelere kaşı koymuştur. Sultanımız ile kader birliği yapan askerler; gecede üç dört saat uyuyan kumandanlarının istirahat etmesi için Efendi Hazretlerine danışmadan lüzumsuz ziyaretlere hep engel olmaktadırlar. 


Yine böylesi günlerden birinde; maddi perişanlık içinde, üstü başı yırtık, Zeynep adında yaşlı bir kadın, askeri kışlanın önünde belirmiş, nöbetçi askerlerden kumandanlarıyla kendisini görüştürmelerini istirham etmiştir. Nöbetçi askerler de daha mesainin başlamadığını, kumandanın işlerinin çok yoğun olduğunu, kendisi ile görüşemeyeceğini söyleyip Zeynep teyzeyi başlarından savmaya çalışmışlardır. Zeynep Hanım, ağlayarak komutanla görüşmek için nöbetçi askerlere ısrar etmiştir. Bu hadise, Sultanımıza maneviyattan ayan olmuştur, hemen makamındaki işlerini bırakan Sultanımız, hızla kapıya gelip askerlere çıkışmıştır. “Neden Zeynep hanımı üzdünüz? Bu yaşlı haliyle gecenin karanlığında Mardin'in bir ucundan kalkmış ta buralara kadar gelmiş!” dedikten sonra Zeynep Hanım'ı yanına alarak makamına doğru yürürken emir erine dönüp,


“Oğlum, Zeynep bacının karnı aç ve yorgun! Önce bir şeyler hazırlayın, karnını doyursun sonra da al ve yanıma getir!” deyince Zeynep Hanım “Kumandan, buralara karnımı doyurmaya gelmedim, benim derdime bir çare bul, kurban olayım bastığın topraklara...” diyerek ağlamaya başlayınca, Şahı Evliya,


“Zeynep Hatun, kafanı yorma. Senin oğlundan sana haberler vereceğim, sen buraya oğlundan haber almak için geldin. Sen gelmeden önce Cenab-ı Hak, bize senin geleceğinden ve oğlundan haber verdi… Sen kapıda kalmayasın diye bu gün, iş yerine daha erken geldim. Üzülme, ağlama…” buyurduktan sonra Zeynep teyze daha müşkülünü söylemeden Efendi Hazretleri konuya girmiştir. (Zeynep Hanım, Sultanımızın methini başkalarından duymuştur. Efendi Hazretlerini de ilk defa görmektedir.) İnsanlık için rahmet olarak gönderilen Gavsul Azam Şeyh Osman Nuri Bağdadi Hazretleri, yaşlı Zeynep teyzenin daha fazla ağlamasına ve üzülmesine fırsat vermeden konuşmaya başlamıştır.


“Zeynep bacı, üç tane çocuğun olmuş, ikisi küçük yaşlarda vefat etmişler. En küçük oğlun bundan yirmi beş yıl önce “Çalışmaya gidiyorum.” diyerek evden ayrılmış ve bir daha da ne çocuğunu görmüş ne de ondan bir haber alabilmişsin. Oğlun evden ayrıldığında yirmi yaşında imiş…” deyince Zeynep Hanım ağlayarak “Kurban, ömrümün sonuna yaklaştım. Evlat hasreti ile yanıp kavruluyorum. Acaba oğlum hayatta mı, dünya gözü ile bir daha oğlumu görebilecek miyim?” Diye feryat edince, Sultanımız,


“Ağlama, üzülme oğlun hayatta… Evlenmiş, çağa çoluğa karışmış. Of, oğlun ne kadar vefasız bir insanmış! Üzülme, Cenab-ı Hakk’ın yardımıyla, oğlunu yirmi güne kadar buraya getireceğim. Hem oğlunu hem de torunlarını ve gelinini göreceksin inşallah! Allah, vefasız kullarını sevmez, vefasız kulların dergâhı izzette kıymeti yoktur!” buyurmuştur. Oğlunun sağ olduğunu haber alan Zeynep Hanım, içinden oğlunun nerde yaşadığını merak edince Sultanımız gülerek, “Oğlun İstanbul'da. Zengin bir kadınla evlenmiş ve evlendiği kadına da yalan söylemiş. “Benim babam Mardin'in ağalarından.” demiş ve eşini kandırmış. Bir müddet sonra da çocukları olmuş. Hanımı “Gidelim babanı, ananı görelim.” deyince oğlun “Çocuklar küçük, yollarda perişan olurlar.” Diyerek eşini oyalamış ve günü güne eklemiş, bu güne kadar zamanı geçirmiş. İlk zamanlarda, hanımı ailesinin buradaki fakrı zaruretini görüp kendisinden ayrılacağından korkmuş.” Dedikten sonra Efendi Hazretleri elini göğsüne koyup,


“Bu canın hatırı için, Mevla şimdi oğlunun gönlüne sizlerin sevgisini düşürdü. Yakında hasret bitecek inşallah.” buyurduktan sonra Zeynep Hanıma vefat eden kocasından haberler vermiştir. 


“Zeynep, kocan haramı helâli bilmeyen biriymiş, şimdi dünyada kendinin ve sizlerin boğazına geçirdiği kul hakkı ile yargılanıyor. Allah (cc) kimseye vermesin, çok şiddetli azaba müstahak olmuş…” Dedikten sonra “Sen kocanın bu yaptıklarına karşı çıkınca, kocan seni dövüyordu. Sen kocanın yaptıklarından mesul değilsin, hesabı o verecek; çünkü sen kocanın yaptıklarına içinden hep karşı çıkıyordun.” Buyurduktan sonra Askerlere,


“Hadi oğlum, bu kadın iki gündür ağzına sudan başka bir şey koymadı. Zeynep Hanım'ın karnını doyurun, sonra da yanıma getirin.” Dedikten sonra kendi makamına geçmiştir. Karnı doyurulan yaşlı ve çileli kadın, yemeğini yedikten sonra Efendi Hazretleri'nin huzuruna çıkartılmıştır. Sultanımız, Şeyh Osman Nuri Hazretleri, cebinden para çıkarıp emir erine uzatarak “Zeynep Hanım'ın evi, üstü başı için isteklerini alın. Yanınıza da askerlerden ustalığı olan on, on beş kişiyi alıp evini sağlamca bir elden geçirin, oturulacak hale getirin; çünkü gurbetten misafirleri geliyor. Onlara mahcup olmasın.” dedikten sonra “Zeynep Hanım, haramla büyüyen; işte böyle haram zade oluyor… Oğluna söyle yalanı terk etsin, babasının yaptığını yapıp çocuklarına haram yedirmesin…” Demiştir. Zeynep Hanım yere eğilerek Sultanımızın ayağını öpmek istemiştir. Efendi Hazretleri buna müsaade etmemiştir. Bir ay sonra, yaşlı Zeynep Hanım, oğlu ve gelini Sultanımızı ziyarete gelmişlerdir. Üçü de Şahımıza intisap edip derviş olmuşlardır.


Makale; Gavsul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin torunu Es-Seyyid Osman Nuri Ölmeztoprak tarafından, Şeyh Osman Hazretlerinin oğlu Es-Seyyid Muhammed Latif Efendinin nakilleriyle kaleme alınmıştır.


Hizirlayolculuk.com


© Hizirla Yolculuk 2021-2023
bottom of page