top of page
Gavs’ul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin Yaşam Serüveni ve Kerametleri

DAHA ÖNCE HİÇ KİMSEYE ANLATILMAYAN ve UNUTULAN BİR RÜYANIN TABİR EDİLMESİ

Gavs’ul-sakaleyn, sultanı evliya, Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Bağdadi Hazretleri, askerleri ve beraberlerinde getirdikleri büyük-küçükbaş hayvanları Fırat nehrinin kıyısına bıraktıktan sonra, Malatya Sinan köyüne gidiyor. Genelkurmay askeri komuta merkezinden gelen telgraf emri gereği ikinci bir emre kadar Sinan köyünün alt tarafındaki Fırat nehrinin kıyısında kalmaları gerekmektedir. Köy halkının paniğe kapılmaması; can, mal ve namuslarından endişe etmemeleri için, köy halkıyla konuşmak üzere atına binip köy meydanına geliyor.


Köy meydanında, Şeyh Osman; saygın bir insan olan köyün ağası Arif Ağa ile karşılaşıyor. Kendisini tanıttıktan sonra, ilk kez karşılaştığı ve henüz adını sormadığı Arif Ağaya ismiyle hitap ediyor ve Arif Ağa ile Allah'tan başka hiç kimsenin bilmediği birkaç olayı kendisine anlatıyor. Arif Ağa, anlatılanlar karşısında şaşkınlıktan hayretler içinde kalıyor ve Şeyh Osman’a çok büyük bir hürmet ve saygı gösteriyor. Arif Ağaya “Biz burada yaklaşık 6 ay kalacağız. Canınız, malınız, namusunuz benim şahsımda devletin güvencesine alınmıştır. Endişe etmeyin.” diyor. Arif Ağa güvende olduklarını hissediyor ve Efendi'yi kendi evine davet ediyor.


Şeyh Osman Hazretleri Arif Ağaya, "Ağa sen dün gece bir rüya gördün anlat da tabir edeyim." diyor. Ancak Arif Ağa, rüyayı unuttuğu için duraksıyor ve evliyaların sultanına "Kumandan sen benim ne rüya gördüğümü nereden biliyorsun?" diyerek hayretler içinde kalıyor.


Şeyh Osman "Arif bunu bize, bizi Yaratan Rabbim bildiriyor." der ve ekler. "Rüya gördün ve rüyanı unuttun. Ben sana hem unuttuğun rüyanı anlatayım hem de tabir edeyim." buyuruyor. Arif Ağanın rüyasını anlatıp tabir ediyor. Arif Ağa, bu olanlar karşısında hayretler içinde kalıyor. “Kumandanım, rüya kul ile Allah arasındadır. Yanında yatan kişi dahi görülen rüyayı bilemez. Nasıl oluyor da siz benim görüp unuttuğum rüyayı biliyorsunuz?" der.


Şeyh Osman, Arif Ağaya "Allah; peygamberlerine, evliyaullahlarına ve istediği kullarına bu bilgileri verebilir." diye karşılık verir.


Arif Ağa: "Kumandanım, seni bu saatten sonra çadırda yatırtmam. Benim evim müsait. Lütfen burada kalınız. Ben ve çocuklarım sana hizmet edelim.” diyor. Arif Ağa'nın yoğun ısrarı üzere Şeyh Osman, köy ağasının isteğini kabul ediyor.


Şeyh Osman "Askerlerin yanına gidip onlara gereken emirleri vereyim, subaylarımdan birine askerleri ve hayvanları teslim edeyim ve eşyalarımı alıp geleyim." diyerek evden ayrılıyor.


Arif Ağa, olanların tesirinden adeta şoka girmiştir ve şaşkın bir haldedir. Tam bu sırada, Abdullah isminde bir köylü yanına geliyor, kendini selamlıyor. Arif Ağanın bu halini görünce: "Ağa sana ne oldu böyle, hasta mısın?" diye soruyor. Arif Ağa; Efendi Hazretleriyle yaşadığı olayları köylüsü Abdullah’a anlatıyor. Sinan köyünden Abdullah "Arif Ağa; bu, tesadüf olmuş. Şimdi gelsin de kumandan, bir rüya da ben anlatayım kendisine!" diyor ve ekliyor. “ Göreceğiz bakalım! Benim anlatacağım rüyayı da tabir edebilecek mi?” diyor ve Arif Ağanın yanından ayrılıyor.


Bir süre sonra, Şeyh Osman Nuri Hazretleri, Arif Ağanın evine teşrif ediyor. Arif Ağa; hayran kaldığı Şeyh Osman’ın önünde saygıyla eğilip ayağını öpmek için yere kapanıyor. Şeyh Osman Hazretleri, buna müsaade etmiyor. Arif Ağanın kolundan tutup onu kaldırıyor. Birlikte Arif Ağanın evine geçiyorlar. Bir müddet sonra, Sinan köyünden Abdullah, yanındaki birkaç köylüyle birlikte Şeyh Osman Hazretlerini ziyarete geliyorlar. Abdullah, rüyasını anlatmak için Şeyh Osman’dan müsaade istiyor.


Şeyh Osman "Anlat bakalım rüyanı!" deyince, Abdullah, rüyasını anlatmaya başlıyor. Abdullah; rüya anlatmayı tamamlamadan Şeyh Osman Hazretleri Abdullah’ın sözünü kesip devreye giriyor. "Abdullah! Senin gördüğün bu rüyaya eşşek rüyası derler! Sen, rüya görmedin uydurdun! Terbiyesiz! Rüya Hak raporudur! Nasıl uydurursun?" diyerek Abdullah’ı azarlıyor. Ve ekliyor. "Sen asıl, babanın üvey kardeşine verilmesini vasiyet ettiği araziyi üvey kardeşin Mustafa'ya niçin vermedin? Onu söyle bana! Bak! Ölüp gitmiş babanın ruhaniyatı şu an karşımda duruyor. Baban senden davacı! Bana şöyle diyor: “Ben o tarlayı Mustafa'ya verdim, ben öldüğümde o küçüktü. Abdullah’a; Mustafa büyüyünce tarlayı kendisine vermesini söyledim. Aradan uzun yıllar geçti. Hâlâ tarlayı Mustafa’ya vermedi.” diyor. Bu hadise karşısında Abdullah şoka giriyor. Şeyh Osman, “O tarlayı Mustafa'ya devredeceksin!" diyor. Abdullah "Tamam kumandanım! Tarlayı Mustafa’ya vereceğim!" diyor; ancak içinden de Mustafa’ya tarlayı vermemeyi geçiriyor. Şeyh Osman Hazretleri Abdullah’a dönüp "Ulan aptal! İçin farklı, dışın farklı söylüyor! Sen, benim içini görmediğimi mi sanıyorsun!?" deyip Abdullah’ı azarlıyor. Abdullah, bunun üzerine, Şeyh Osman’ın huzurunda, köy senediyle, tarlayı hemen kardeşi Mustafa’ya devrediyor.


Şeyh Osman Hazretleri, Arif Ağa'nın konağında uzun süre misafir olarak kalmış; bir zaman sonra da köyde kendisine tahsis edilen eve geçmiştir, altı ay boyunca da burada ikamet etmiştir.


Makale; Gavsul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin torunu Es-Seyyid Osman Nuri Ölmeztoprak tarafından, olayı yaşayanların tanıklığı ve nakilleriyle kaleme alınmıştır.


Hizirlayolculuk.com

© Hizirla Yolculuk 2021-2023
bottom of page