top of page
Gavs’ul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin Yaşam Serüveni ve Kerametleri

ŞEYH OSMAN HAZRETLERİNİN KARA VASIF PAŞA TARAFINDAN DİVAN-I HARP REİSLİĞİNE ATANMASI

“Ben cepheye artık asker bulamadığım için sabi çocukları gönderiyorum. Son gönderdiğim yazı senin de eline geçti. Erkek nesli tükenmek üzere…”


Şahı Evliya, Es-Seyyid Osman Nuri Efendi Hazretleri, Rus-Türk harbin tüm şiddeti ile devam ettiği Erzurum cephesinde, yüzbaşı rütbesinden binbaşı rütbesine terfi etmiştir.


İslam'ın ve insanlığın kalesi olan Anadolu toprakları, bizim için ne kadar önemli ise ehli küfür için de o kadar önemlidir. Çünkü kâfirler hiç bir zaman bu kutsal Anadolu topraklarından vazgeçmemişlerdir ve vazgeçmeyeceklerdir.


Sultanımız, bunu her vesileyle içinde bulunduğu toplulukta dile getirmiştir, bu topraklar üstünde yaşayan Müslüman Türk Halkı'nın çok dikkatli olması gerektiğini söylemiştir.


Bundan dolayıdır ki Efendi Hazretleri, doğduğu Bağdat topraklarını terk edip vatan savunması için Anadolu’ya gelmiştir; çünkü Efendisi Şeyh Ömer Ziyaeddin Hazretleri kendisine:


"Osman, İslam'ın Sancağı Anadolu'da düştü, tekrar Anadolu'dan kalkacak, git ve tekrar Bağdat'a dönme!” diye kendisine emretmiştir.


Bu arada, Erzurum cephesinde Rus ordusu, savaşın şiddetini ve zulümlerini her geçen gün daha da arttırmaya devam etmektedir. Eli silah tutan Türk askerinin sayısı da oldukça azalmıştır. Artık Devletimizin silâhaltına aldığı askerlerin yaş ortalaması altmış yaş ve üzeridir. Bu muhterem insanlar, canları pahasına harp etmek istemelerine karşın, yaşları ve tabiat şartları buna fırsat vermemiştir. Yaşlı askerlerin bir kısmı soğuktan, bir kısmı hastalıklardan, bir kısmı da Rus kurşunları ile şehit düşmüşlerdir.


Bunun ardından, yaşları on üç ile on beş civarı olan çocuklar silâhaltına alınıp cepheye sevk edilmişlerdir. Genelkurmayın cephe gerisinden gelen talimatı oldukça hazindir. “İmkân olduğu kadar harbe devam edin, ama çocukları koruyun; çünkü Türk nesli yeryüzünden silinmek üzeredir...”


Bu vatanın kıymetini takdir edemeyenler; acaba nerelerden bu günlere geldiğimizi, bu toprakları, ecdadın hangi şartlarda koruyup bize emanet ettiğini tam manası ile biliyorlar mı?


Şeyh Osman Nuri Hazretleri: "Anadolu, baba ocağı gibidir! Daralan, çaresiz kalan her Müslüman'ın, hatta zulme uğrayan Gayr-i Müslimlerin dahi kendisine sığınabilecekleri tek vatandır.” buyurmuşlardır.


Erzurum cephesindeki harbe ara verildiği bir zaman kesitinde, Efendi Hazretleri, yıldırım telgraf emriyle Cephe Komutanı Kara Vasıf Paşa tarafından cephe gerisine acilen çağrılmıştır.


Zahiren bu davet, pek de hayra alamet değildir; Çünkü Kara Vasıf Paşa, çok sert ve acımasız bir mizaca sahiptir. Savaşta hata yapan rütbeli subayları dahi makamına çağırıp ağızlarının içine ateş ederek kendilerini infaz ettiği bilinmektedir. Bu, subaylar arasında çok iyi bilinip konuşulan bir durumdur. Kara Vasıf Paşanın yanına çağırdığı kusurlu hiç bir subay, sağ olarak onun yanından çıkamamıştır. Kara Vasıf Paşa, kusurlu subayları Divanı Harbe göndermez, cezasını alel acele kendi elleriyle verirmiş.


Efendi Hazretleri, kendisinden sonra yetkili olan subaya, yetkilerini devretmiş, helalleşip çadırına geçmiş ve manen, Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam Efendimizin ve İmam Ali-el Mürteza’nın ruhaniyetine müracaat edip davet edilişinin mahiyeti hakkında bilgi için bir müddet rabıta yapmıştır. Aldığı 'Sıkıntı yok! Git görüş, taltif edileceksin!' zuhuratı üzerine yanına emir eri Amasyalı Ömer'i de alıp Erzurum'a hareket etmiştir. Kısa zaman sonra da Erzurum'a vasıl olmuşlardır.


Karargâhtaki yetkili subaylar, Binbaşı Şeyh Osman’ı yakinen tanımaktalar ve “Ordunun Genç Osman'ı” diye kendisine hitap etmektedirler. Ama bu sefer karşılama her zamanki gibi neşeli değil, hüzünlü ve soğuk olmuştur. İlk söyledikleri söz "Nasıl bir hata yaptın ki Kara Vasıf Paşa seni çağırdı?” şeklinde bir sual olmuştur. "Kara Vasıf Paşa seni çok seviyordu!” diyerek üzüntülerini belirten sözler sarf etmişlerdir.


Paşa'nın emir subayı, Kara Vasıf Paşa'nın 48 saatten bu yana ağzına sudan başka bir şey koymadığını ve çok üzüntülü, asabi olduğunu söylemiştir. Karargâh subaylarındaki hüznünün, Şeyh Osman’da olmadığını gören subaylar, hayretler içinde kalarak kendisine sormuşlardır:


"Osman Bey! Sende bizim bilmediğimiz bir haber var! Söyle biz de bu sıkıntıdan kurtulalım!” O Yüce Sultan da az sabırlı olmalarını, Paşa ile kısa görüşmeden sonra kendilerine bilgi vereceğini söylemiş ve Paşa'nın huzuruna girmiştir. Şeyh Osman Binbaşı, içeri girdiğinde, Kara Vasıf Paşa ayaktadır, sırtı kapıya dönük bir şekilde camdan dışarıyı seyretmektedir.


"Osman Nuri hoş geldin!” diye kendisini karşılamıştır. Efendi Hazretleri de:


"Paşam beni emretmişsiniz, emrinizi bekliyorum!” diye karşılık vermiştir. Kara Vasıf Paşa Şeyh Osman’a yer gösterip oturmasını söylemiş. Şeyh Osman Hazretleri de almış olduğu askeri terbiye üzerine "Aman Paşam estağfurullah!” demiştir. Kara Vasıf Paşa:


"Osman sen cepheden geliyorsun yorgunsun! Otur lütfen! Seninle konuşacaklarım var!” diye nezaketle Sultanımıza karşılık vermiştir.


Kara Vasıf Paşa, makam koltuğuna, Efendi Hazretleri de karşısına oturmuştur. Paşa, cephe hakkında bir takım şeyler sormuş, Efendi Hazretleri de son müjdeli gelişmeleri nakletmiştir. Bu haberler, Kara Vasıf Paşa'nın kederini az da olsa dağıtmıştır.


"İki günden bu yana, ağzıma bir tek lokma koymadım, senin çay tiryakisi olduğunu öğrendim. Semaverle çay demlettim, beraber çay içelim itiraz etme! Bu, Cephe Komutanının emri!” diyerek tebessüm edip Efendi'nin huzurda rahat olmasını söylemiştir. Normal şartlarda dün de bugün de bir binbaşı bir paşayla karşılıklı oturup çay içip sohbet edemez, askeri hiyerarşi buna müsaade etmez. Türk ordusunun talim terbiyesinin, disiplinin cihanda eşi benzeri olmadığını Sultanımız her zaman ifade etmişlerdir. Ancak bu Binbaşı, diğerlerine benzememektedir. Paşa da bunu bildiği için, kendisine özel muamele etmektedir. Efendi Hazretleri, eşine, benzerine rastlanılmadık bir göreve getirilecektir.


Çay faslından sonra, Kara Vasıf Paşa ayağa kalkarak masanın üstünde duran dürbünü eline alıp Efendi Hazretlerine uzatmış, iki vadiyi eliyle işaret etmiş ve dürbünle oraya bakmasını söylemiştir. Efendi, dürbünle baktıktan sonra kendisine ne gördüğünü sormuştur. Sultanımız da vadilerin ağzına kadar insan cesedi ile dolu olduğunu söylemiştir. Kara Vasıf Paşa, bu insanların Müslüman olduğunu; ancak Rus kurşunu ile değil bizim, Ruslara sıkmak için bulmakta sıkıntı çektiğimiz kurşunlarla idam edilen kişiler olduğunu, bunların çeşitli sebeplerle harpten kaçan askerlerimizin naaşları olduğunu söylemiş ve eklemiştir:


“Ben cepheye artık asker bulamadığım için sabi çocukları gönderiyorum. Son gönderdiğim yazı senin de eline geçti. Erkek nesli tükenmek üzere… (Divanı Harpte görev yapan askeri hâkimler kast edilmektedir.) Onlar, sıcak mekânlarda oturuyorlar, karınları tok, sırtları pek! Firar etti diye kurşuna diziyorlar askerleri! O genç aslan gibi çocuklar ne şehit ne de gazi oluyor. Bu beni kahrediyor! Hem dünyaları, hem ahiretleri yıkılıyor!” demiştir. Kara Vasıf Paşa'nın boğazına bu sözler düğümlenmiş ve gözleri yaşarmış bir şekilde Şeyh Osman Efendi'ye "Osman seni Divan-ı Harp Reisliğine atıyorum!” dediğinde Efendi'nin ilk sözü: "Paşam benim rütbem bu makama uygun değil. Divanı Harpteki subayların en düşük rütbelisi Albay. Benim rütbem ise binbaşı. Ben nasıl onlara reislik yapabilirim?” deyince, Kara Vasıf Paşa hiç beklemeden "Benim emrimle, benim emrimle!” diyerek karşılık vermiştir. Sultanımız da "Emredersin Paşam!” diye karşılık vermiştir.


Bunun üstüne, hızla atama yazısı yazılıp hemen o gün göreve başlaması Kara Vasıf Paşa tarafından emredilmiştir. Albay rütbesindeki Eski Divan-ı Harp Reisi de Sultanımızın riyaseti altında görevlendirilmiştir.


Kara Vasıf Paşa "Osman sana sonsuz güveniyorum! Allah yar ve yardımcın olsun!” dedikten sonra Efendi Hazretleri, Paşa'nın huzurundan ayrılıp salona çıkmıştır. Kendini gören karargâh subayları sevince boğulmuşlardır. 


Makale; Gavsul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin torunu Es-Seyyid Osman Nuri Ölmeztoprak tarafından, Şeyh Osman Hazretlerinin oğlu Es-Seyyid Muhammed Lütfi Ölmeztoprak’ın nakilleriyle kaleme alınmıştır.


Hizirlayolculuk.com

© Hizirla Yolculuk 2021-2023
bottom of page