top of page
Gavs’ul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin Yaşam Serüveni ve Kerametleri

GAVSUL AZAM SEYYİD ABDULKADİR GEYLANİ HAZRETLERİNİN ŞEYH OSMAN NURİ HAZRETLERİNE HAKARET EDEN KADINI CEZALANDIRMASI…

Efendi Hazretleri Mardin'de ikamet ettiği evde istirahat buyururken kapı çalınmıştır. Sultanımız, haneye hizmetle görevli emir erlerinden birine kapıyı açmalarını emretmiştir. Efendi Hazretleri, atlarını evin avlusuna bıraktırmıştır; atlar, yem yiyip yavrularıyla birlikte oynamaktadırlar. Sultanımıza semaverde çay yapılmıştır, çay içmektedir, evin eyvanında atları seyretmektedir. Kapıyı açan emir erine Sultanımız şöyle seslenmiştir:


“Üç tane misafirimiz geldi, biri sabi (çocuk), ikisi de gırtlağına kadar insan ve hayvan hakkına bulaşmış… Biri kadın, biri de erkek… Aç, gelsinler bakalım.” Buyurmuştur.


Kapı açılınca, Sultanımızın buyurduğu gibi bir çocuk, bir erkek bir de kadın üç kişi içeri girmişlerdir. Emir eri, bindikleri hayvanı ahıra çekip bağlamıştır. Sultanımız, emir erine, 


“Oğlum, o hayvan hem aç hem de susuz ve yorgun, altı saattir üç insanı sırtında taşıdı. Hayvanın ihtiyaçlarını hızla gider. Hayvan, zalim bir kulun kapısına düşmüş, Allah yardımcısı olsun…” buyurmuştur. Sultanımız, gelen misafirleri oturduğu eyvana buyur etmiştir; fakat misafirler, suçlarından dolayı mahcup bir vaziyette önlerine bakmaktadırlar. Şahımızın buyur etmesine karşın misafirler, merdivenden çıkarak Sultanımızın huzuruna gelememişlerdir. Efendi Hazretleri emir erine hitaben “Sen de kocasıyla birlikte koluna gir, kadını yanıma getir...” buyurmuştur. Emir eri, kadının yukarıya çıkmasına yardım etmiş, kadını Sultanımızın huzuruna getirmişlerdir. Kadın Sultanımızın elini öpmek için uzanmıştır; ancak Sultanımız buna müsaade etmemiştir.


“Evladım dünya gözü ile hayatında beni hiç gördün mü? Sana kârım ya da zararım dokundu mu? Ne hakla bana ağız dolusu hakaretler ettin! Ne hakkın var ki sana kârı zararı dokunmamış bir insana o kadar hakaret ettin!” Dedikten sonra, çocuğu yanına çağırmış ve yanaklarından öpmüştür. “Aferin hanım kız.” diyerek çocuğu taltif etmiştir. Hane halkı ve emir erleri, “Çocuk ne yaptı ki acaba Efendi çocuğu sevdi, okşadı, taltif etti?” diye merakla çocuğa bakmaktadırlar.


“Bu hanım kız köyün alt tarafında ekin deren komşularının yanına gitti. Akranları ile oralarda oynuyorlardı. Benim dervişlerimden bir kaç tanesi de kendi aralarında sohbet edip ekin deriyorlardı. Bir ara sohbet derinleşti, keyiflendiler ve üzerlerine Allah'ın (cc) rahmeti indi. O nur ve feyizle kol kola girdiler ve Hakk’ı zikretmeye başladılar. Çocuk da gördüğü manzaradan etkilendi, arkadaşlarına, “Haydi, biz de onlar gibi zikir çekelim!” dedi ve arkadaşları ile kol kola girip zikre başladılar. Bir müddet Hakk’ı zikrettiler. Yüce Mevla da çocukların amel defterlerine misliyle ikram yazdı. Daha sonra çocuksu duyguların saflığı ile aynı şekilde birbirlerinin koluna girdiler, o zikir çeken derviş arkadaşlarımızın taklidini yaparak senin evinin önüne geldiler. Sen de eyvanda hamur yoğuruyordun. Kızını öyle görünce sinirlendin ve aşağı indin, çocuğa bir kaç tokat vurdun. “Seni bir daha böyle görürsem öldürürüm!” Dedin ve çocuğu alıp eve getirdin, çocuk ağlayarak uyudu. Sen de hamur yoğurmaya devam ettin. Yalnız o çocukların zikri o kadar saf ve temizdi ki o esnada Gavsul Azam Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretlerinin ruhaniyeti zuhur etti, hem çocukları seyretti hem de onlara ikram etti. Fakat, sen hayvani bir hayat yaşadığın için ne bana ne de Hazreti Gavsa inanıyordun. Bizim dervişlerin ara sıra zikir sesini duyduğunda da felaket bozuluyordun. ‘Bu da neymiş?’ diye kendi kendine söyleniyordun. Çocuğu da öyle görünce, içinden bana çok ağır hakaretler ettin. Hazreti Gavs da her iki dizine manen vurdu, sen dizlerinde derin bir sızı hissettin ve kendi kendine ‘Galiba dizlerimin üstüne fazla oturdum, dizlerim uyuşmuş…’ dedin. Hamur da yoğrulmuştu. Kalkmak istedin; ama kalkamadın, komşu hanımı çağırdın. O seni kenara çekip uzattı ve ekmeğini de o hanım pişirdi. Fakat senin sancıların her dakika arttı. Geceyi zor geçirdin ve komşular toplandı. Komşularının çoğu bizim halkaya mensuplardı, senin işlediğin suçtan da haberleri yoktur. Sana ‘İnme inmiş, şeyhimize gidersen şifa bulursun.’ dediler ve siz de yollanıp buraya geldiniz. Hadi yürü de bir görelim… Bununla da kalmayacak, her geçen gün canın yukarı çekilecek ve uzun bir müddet sonra sürünerek öleceksin...” Buyurmuştur. Sultanımızdan bu sözleri işiten kadın ve kocası yüksek sesle ağlaşıp figan ederek Şahı Evliyanın ayaklarına kapanmışlardır. Anne ve babasının ağlamasından etkilenen çocuk da ağlamaya başlamıştır. Sultanımız kadınla kocasına dönüp, 


“Sizi, bu hanım kızın gözyaşlarının hatırı için hem ben hem de Sultan Abdulkadir Geylani Hazretleri bağışladık.” Buyurmuştur ve emir erine dönerek, “Oğlum, bir bardak su getir!” Diye emretmiştir. Emir eri, hızla bir bardak su getirmiştir. Emir eri, suyu Şahımıza uzatırken:


“Kurban, bu soysuza okuma; bu küstahlığı size yapan cezasını çeksin!” Deyince, Sultanımız,


“Oğul bu kadın suçlu, şu sabi çocuğun suçu ne?” demiş ve suyun üstüne uzunca bir nefes edip “İç bu suyu, anandan doğduğun gibi olacaksın. Bundan sonra da gönlüne ve diline sahip ol, yoksa sonun olur...” buyurmuştur. Suyu içen kadın Yüce Mevla'nın kudreti ile anında şifa bulmuş ve Sultanımızdan özür dilemiştir. Sultanımız, şaşkınlık içinde kalan kadının eşine dönüp “Ulan, ahırdaki hayvan yaradılışı itibarı ile sessiz ve mazlum bir hayvanmış. Senin kapına tay iken gelmiş ve her hizmetini eksiksiz görmüş; fakat sen, insanlara canın sıkıldıkça bu hayvanı hem dövüp hem de aç susuz bırakırmışsın. Bre zalim! Sende hiç vicdan yok mu, bu ağızsız, dilsiz hayvana, bu zulmü yapıyorsun! Bak, at seni bana şikâyet ediyor ve ‘Mevla intikamımı alsın, ondan davacıyım.’ diyor. Aptal! Bunların sahibi olan Allah (cc) sana bir vurdu mu dünyanı ahiretini yıkar edepsiz! ”deyince adam,


“Efendi huzurunuzda söz veriyorum. Bundan sonra ne buna ne de bir başka canlıya zarar vermem. Söyle bana hakkını helal etsin.” Deyince, Sultanımız oğlum, ‘Köyden buraya kadar üç kişi sırtıma bindiler; yorulunca da beni çok şiddetli dövdü.’ Diye seni bana şikâyet ediyor. ‘Beni bu gün tekrar yola gönderme, bu gün misafirin olayım. Karnımı doyur ve istirahat edeyim. Sabah köye dönelim.’ Diyor, Demiş ve Sultanımız, ziyaretine gelen aileyi hanesinde misafir etmiş, emir erlerine de talimat vermiştir. “Hayvanın karnını iyice doyurun. Güzelce sırtını tımar edin, Mevla'nın hoşuna gider. İnşallah Mevla da bize ikram eder.” Buyurmuştur.


Sultanımız misafirlerine izzet ikram etmiş ve gecenin ilerleyen saatine kadar söz sohbet etmiştir. Kadın ve kocası da tarikata intisap edip sabah namazını Sultanımızın arkasında kılmışlardır. Sultanımız misafirlerini yolcu ederken: “Bak bir daha dövmezsen, at sana hakkını helal ediyor.” Demiş ve ilaveten “İşlerin ters gidiyordu. Bu huyunu bıraktığın için bundan sonra inşallah rızkın da açılacak…” Buyurup misafirleri yolcu etmiştir.


Makale; Gavsul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin torunu Es-Seyyid Osman Nuri Ölmeztoprak tarafından, Şeyh Osman Hazretlerinin oğlu Es-Seyyid Muhammed Latif Efendinin nakilleriyle kaleme alınmıştır.


Hizirlayolculuk.com


© Hizirla Yolculuk 2021-2023
bottom of page