Gavs’ul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin Yaşam Serüveni ve Kerametleri
ŞEYH OSMAN NURİ HAZRETLERİNİ AİLECE YEMEĞE DAVET EDEN AĞIR CEZA REİSİ VE YEMEKTE YAŞANAN OLAĞANÜSTÜ KERAMETLER…
Şah-ı Evliya, Hıfzû'l Kur'an, Sahibüzzaman, Kutb-ı Devrân, Es-seyyid, Şeyh Osman Nuri (Bağdadi) Hazretleri, her geçen gün Mardin Halkı ile olan gönül bağını daha da kuvvetlendirmektedir. Tarikatı Ali'yi hem şehir merkezine hem de kazalara ve köylere kadar yaymıştır. Efendi Hazretleri yaradılış itibarı ile sert ve celalli bir mizaca sahip olmasına karşın; sahipsiz, kimsesiz insanlara engin bir hoşgörüyle davranmaktadır. Ehli küfre karşı asla taviz vermeyen Sultan, Şeyh Osman Nuri (Bağdadi) Hazretleri, kimsesizlerin hem zahiren hem de manen kimseleri olmuştur. Sultanımız; savaş ve yoksulluktan bitap düşmüş olan mazlum, imanlı Anadolu insanını, Hak ve hakikat ile tanıştırmakla kalmamış; dünyalık geçimlerine, hastalıklarına, evlenmelerine, kavga ve çekişmelerine değin hemen her konuda kendilerine yardımcı olmuştur.
Sultanımız; huzursuzlukları çok kısa sürede izale etmiş, birbirileriyle kan davası, arazi davası olan aşiretleri bir araya getirmeyi başarmış, aralarındaki husumetleri giderip kan dökülmesine fırsat vermemek için birbirlerinden kız alıp vermelerini akraba olmalarını sağlamış, aralarında husumet bulunan aileleri, birbirilerinin çocuklarına kirve yaparak dostluk bağlarını perçinlemiştir.
Şeyh Osman Nuri (Bağdadi) Hazretleri, bölgede devletimizin varlığını yoğun bir şekilde hissettirmekte, kanunlara uymayanları, en kısa zamanda adaletin önüne çıkartıp hak ettikleri cezayı almalarını sağlamaktadır. Yüksek maneviyatı sayesinde, suç oluşturacak hal ve hareketleri, önceden tedbir aldırarak ortadan kaldırmakta, suç işlemesine fırsat vermemektedir. Yoksul ve gariban insanlara, iaşe desteği vermekte, evlenme yaşı gelen erkek ve kızların evlenmelerine yardımcı olmakta, hasta olanların tedavi olmalarına devletin imkânları ölçüsünde yardım etmektedir. Bölgede ekonomik durumu iyi olan insanlardan gönül rızası ile yardım alıp devletin imkânlarını da üzerine ekleyerek, ihtiyaç sahibi vatan evlatlarının ihtiyacını karşılamakta, bu yolla da devlet-millet iş birliğini sağlamaktadır. O yıllarda, Devlete isyanları ile meşhur olan bölge, Efendi Hazretleri'nin döneminde sükûna ermiş, halkın çoğunluğu kendi işi gücü ile ilgilenir olmuştur...
Günlerden bir gün Şeyh Osman Nuri Hazretlerini Mardin Ağır Ceza Reisi, ailece yemeğe davet etmiştir. Sultanımız, akşam saatlerinde, ailesiyle birlikte, Reis Bey'in davetine icabet etmiştir. Sultanımızı evin giriş kapısında karşılayan Reis Bey, Sultanımızın ayaklarını öpmek üzere diz çökünce…
“Aman Reis Bey, estağfurullah ne yapıyorsun? Beni mahcup etme lütfen, sen mevki makam sahibi, adalet dağıtan bir insansın. Oğlumun dahi elimi öpmesine gönlüm razı olmuyor. Size hiç müsaade eder miyim?” Deyince, Ağır Ceza Reisi…
“Efendi, benim nefsim çok büyük. Bunu burada değil de kendi makamımda yapmak istedim; ama nefsim müsaade etmedi. Adaleti dağıtan Hakk ve hakikati öğreten sizsiniz. Ben de ailem de senin bastığın topraklara kurban olalım. Kısa zaman önce bu topraklara ayakbastınız, haksızlıklar, hukuksuzluklar bitti. Şehirde maddi sıkıntı çeken insanları ihya ettiniz. Sayenizde; mazlumlar, kimsesizler artık kendilerini emniyet içinde, güvende hissediyorlar. Biz, kul adına adalet dağıtıyoruz, siz Hakk’ın Halifesisiniz, Hak adına eksiksiz adalet dağıtıyorsunuz.” Deyip Sultanımızın müdahalesine rağmen iki ayağını birden öpüp “Allah, (cc) senin hürmetine beni affeyleye” diyerek ağlamıştır. Efendi Hazretleri ve ailesi içeriye geçmişlerdir. Evin hanımı, Ağamızın elini öpmek için eline uzanmıştır. Efendi Hazretleri teşekkür etmiş, elini vermemiştir. Reis Bey, “Kurban, acaba bizim hanım sizin elinizi öpmeye layık değil mi ki elinizi öpmeye müsaade etmediniz?” Deyince Sultanımız “Reis Bey o nasıl söz, hanımın benim kızım, evladımdır. Çok imanlı ve mesture bir hatundur. Allah (cc) aranıza münafığı, şeytanı sokmasın inşallah.” Demiş ve Reis Bey'in hanımından övgü ile söz etmiştir. Böylesi yüce zatların, bizim gibi kullardan övgüyle bahsetmesi hele de imanından, irfanından bahsedip övmesi, imanımızın kurtulduğuna delalet eder. Çünkü böylesi Sultanlara Mevla, o kulun geleceğini açıkça gösterir. Kısa süre sonra akşam namazını eda edip yemeğe oturmuşlardır. Hanımlar diğer odada, Reis Bey, oğlu; Sultanımızın oğulları ile beraber yemeğe oturmuşlardır. Sultanımız yemeğe başlarken gülümsemiştir. Reis Bey, Sultanımızın gülmesinin hikmetini anlayamamış, biraz tereddütle tebessüm edip Efendimizin mübarek cemaline bakarak “Efendi, sizin bu güzel cemalinizi güldüren şey nedir?” Diye sormuştur. Efendi Hazretleri, Reis Bey'e “Hem yemeğimizi yiyelim, hem de sohbet edelim.” Demiştir.
“Bir gün evvel benden ve maneviyatımdan bahsettin. Hanımına, “Hanım, bu büyük veliyi evimize davet edelim. Bizim de bir lokmamız ona ve çocuklarına nasip olsun. İnşallah Mevla da dostuna saygı, sevgi, hürmet gösterdiğimiz için bizden razı olur.” Dedin. Hanımın da çok heyecanlandı ve “Hay hay, emrin olur.” Dedi. Yalnız sen bunları hanımına söylerken yorgun olduğun için yatsı namazını kılıp erkenden uyudun. Hanımın kalktı, bir gusül abdesti aldı, yatsı namazını kıldı, epeyce tövbe estağfurullah çekti ve yapamadığı ibadet ve taatler için Hak’tan özür diledi, devamında da gecenin ilerleyen saatlerine kadar Peygamber Aleyhisselatı Vesselamın rızası için salâvatı şerife çekip üç İhlas, bir Fatiha okuyarak geceyi tamamladı. İstirahat etmek için yatağına uzandı, epey bir müddet “ Yemekte ne yapayım, tatlı ne yapayım.” diye kendi kendine alıp verdi ve ne yapacağına karar verdikten sonra da sağ kolunun üstüne yattı. Kendi kendine “Reis Bey sizden çok bahsediyor. Seyyid olduğunuzu, keşif- keramet sahibi olduğunuzu, insanların gönüllerinden geçeni bildiğinizi söylüyor. Eğer bunlar doğruysa, bu gece rüyama gel, canın ne istiyor, hangi yemeği tatlıyı seviyorsun? Bana söyle… Hem imanım sağlam olsun hem de gönül rahatlığı ile seni ve aileni ağırlayayım…” dedi. Ben de zahiren hanenize geldim, istediğim yemek ve tatlıyı söyleyecektim. Ama eşin beni zahiren beklemediği için ürktü ve “Kimsin sen?” dedi. “Bak benim beyim Ağır Ceza Reisi, seni gecenin bu saatinde izinsiz evimize geldiğini görürse ömrünün sonuna kadar hapis yatarsın”. Dedi. Baktım, çok korktu, gözlerini kapattı. Daha fazla korkmasın diye söyleyeceklerimi söylemeden oradan ayrıldım. Tekrar gözünü açtığında karşısında kimsenin olmadığını görünce panikledi. Evin kapısını kontrol etti, kapı kapalıydı. Geldi pencereye baktı, camlar da kapalıydı… Kendi kendisine “Burası ikinci kat, kimse çıkamaz ve her taraf kapalı, bu hal neydi acaba ben hayal mi gördüm?” Dedi ve korkusundan gelip senin yanına yattı, sana bir iki seslendi ki başına gelen hali- ahvali sana anlatsın; ama sen “Sus yat! Hem yorgunum hem de sabah çok önemli bir duruşmam var.” Dedin ve uyumaya devam ettin. O da “Galiba ben hayal gördüm.” Dedi ve uyudu. Sabah da bu olayı sana anlatmaya gerek görmedi. Çünkü inanmayacağını düşündü… Az önce benim elimi öpmek için uzanırken yüzüme baktı… Bir de ne görsün? Gece rüyasına davet ederken, zahiren evine gelen ve eşinin makamıyla tehdit ettiği insan karşısında durmuyor mu? Bu duruma çok mahcup oldu. Şimdi onlar da içeride yemeğe oturdular. Hayretler içerisinde kalıp ağladı. Benim hanım da ağlama sebebini sorunca eşime doğruyu söylemedi. “Sizin gibi büyük insanları ağırladığım için duygulandım.” Diye cevap verdi. Büyük bir aşkla, salâvat ve duayla yemekleri yaptı ve “İnşallah mahcup olmadan misafirlerimizi ağırlar ve uğurlarız.” Dedi. Bu olanlara güldüm Reis Bey.” deyince Reis Bey de hıçkırıklara boğularak “Efendi- fakirhanemize gelerek bizleri onurlandırdınız. Allah (cc) ve Peygamber Efendimiz sizlerden razı olsun.” Dedikten sonra yemeği yediler. Bu arada hanımlar da sohbeti dinlemek için içeri geldiler. Reis Bey, olanları kısaca hanımlara nakletti ve Efendiden müsaade isteyerek halkaya intisap için destur istedi. Reis Bey ve eşi, Efendimizin tarikatına intisap ettiler. Çay servisi yapılırken Reis Bey'in eşinin aklına vefat eden annesi geldi. “ Acaba annem imanını kurtarabildi mi?” diye içinden geçirdi. Gönüller Sultanı, Şahı Evliya, Sultan Şeyh Osman Nuri (Bağdadi) Hazretleri anında evin hanımına…
“Annem imanını kurtardı mı?” diye gönlünden geçiriyorsun. Annenin ruhaniyeti şu an karşımda duruyor. Annen uzun boylu, esmer, karakaşlı, kara gözlü bir hatun, sağ yanağında iri bir beni var ve güler yüzlü tatlı dilli bir insan...” Dedikten sonra “Annen çok cömert ve verdiklerini, ibadetlerini kulların görmesini istemezmiş. Aleyhine de olsa doğruyu ve hakkı söylermiş… Çok mazlumun, yetimin, öksüzün duasını almış. Annene toprağın gücü yetmemiş, koç gibi yatıyor çürümeden. Bu özelliklerinden ötürü Cenabı Hak, annene ikram etmiş ve cennette çok güzel bir makam ile anneni taltif etmiş. Sen babanı çok seviyormuşsun. Ama babanın cennetteki makamı, anneninkinden çok daha aşağıda… Baban da cömert, güler yüzlü, tatlı dilli biriymiş. Ama hayır- hasenatlarına, ibadetlerine, dönem dönem riya katmış. Kulların görmesi için gösterişe kaçmış. Verdiklerinin ve ibadetlerinin bir kısmı boşa gitmiş. Yaptıklarınızı Hakk’ın rızası için yapın… Riyadan gurur ve kibirden uzak durun, emek ve zahmetlerinizi araya vermeyin… Şeytan Müminin peşindedir, Mümin de feraset sahibidir, kazancını şeytana kaptırmaz...” Buyurmuşlardır. Sultanımız, Reisin hanımına, kaybettiği kıymetli yüzüğünü nerede, nasıl, ne zaman kaybettiğini de haber vermiştir. “Hanımefendi, bundan dört ay önce abdest almadan yüzüğünü çıkarttın. Yatağının başına koydun, yüzük kaydı ve tahtanın arasına düştü. Senin yüzüğü aramadığın yer kalmadı; ama yüzüğü bulamadın… Reis Bey, parmağında görmeyince sana yüzüğü sordu. Sen de evin içinde kaybettiğini; aramana rağmen yüzüğü bulamadığını söyledin, Reis Bey de üstelemedi… “Galiba ihtiyacı vardı, bana söylemeden sattı.” diye kendi kendine düşündü. Yüzük helal para ile alınmış, helal asla zayi olmaz. Hanımefendi, gidersen göreceksin, yüzük, tahtanın arasında parlıyor…” Diyerek Reis Bey'in hanımını odasına göndermiştir. Hanım, kısa süre içinde, yüzükle odaya dönmüştür ve Sultanımıza minnettarlığını ifade edip “Efendi, yüzük günlerdir kafama takılıp duruyordu. Hatta çoğu zaman, namazımın niyazımın fesat olmasına sebep oluyordu. Şimdi affınıza sığınarak hanımınıza bu yüzüğü hediye etmek istiyorum.” Deyince Sultanımız kabul etmemiştir. Hâkim Bey araya girerek “Efendi bu günün anısı olsun. Lütfen müsaade edin.” diye ısrar etmiştir. Efendi Hazretleri, “ Bu sokağın alt tarafında kimsesiz yetim ve öksüz bir kız çocuğu var. Ninesi ile birlikte kalıyor. Yarın, sizin ve bizim adımıza yüzüğü götürüp o hanım kıza hediye et ki o sevinsin. Allah'ın ve Peygamber'in hoşuna gitsin ki biz de ikramınızı alalım. Bu söze daha itiraz etmeyin!” demiştir. Bu arada Sultanımız, Hâkim Bey'e de dönerek “Gözünle görmediğin şeylere zan üzerine bir daha karar verme, sen adalet dağıtıyorsun, çok dikkatli ol!” Buyurmuşlardır.
Gecenin ilerleyen saatlerine kadar söz sohbet devam etmiştir ve daha sonra Sultanımız, Ağır Ceza Reisinin hanesinden ayrılıp kendi evine dönmüştür. Reis Bey, o günden sonra kul hakkı zayi olmasın diye içinden çıkamadığı davalarda Sultanımızın maneviyatına başvurup kararlarını ona göre vermiş.
Makale; Gavsul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin torunu Es-Seyyid Osman Nuri Ölmeztoprak tarafından, Şeyh Osman Hazretlerinin oğlu Es-Seyyid Muhammed Latif Efendinin nakilleriyle kaleme alınmıştır.
Hizirlayolculuk.com