top of page
Gavs’ul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin Yaşam Serüveni ve Kerametleri

ŞEYH OSMAN NURİ BAĞDADİ HAZRETLERİNİN ZİKİR VE DERVİŞLİK ADABIYLA İLGİLİ SOHBETİ…

Sultan-ı Evliya, Şeyh Osman Nuri Bağdadi Hazretleri, bir yaz akşamı Mardin’de dervişlerini  toplanmış Hakk’ı zikrettikten sonra, bir dervişte bulunması gereken özelliklerle ilgili sohbete başlamıştır.


Şeyh Osman; dervişliğin çok özel bir yol olduğunu, özel olduğu kadar da güzel ve tatlı bir yol olduğunu, ağyarın (derviş olmayana ağyar denir.) bu yoldan anlayamadığını, birçoğunun da yolu, hali anlamadan tarikatlara karşı çıktığını, bundan dolayı da Hak ve hakikatten uzak kaldıklarını söylemiştir.


Dervişliğin ilk şartının edep ve terbiye olduğunu, yaratılan varlıklar içerisinde en değerlisinin insan olduğunu, insanın Hakk’ın nurunu taşıyan yegâna varlık olduğunu beyan etmiştir. Allah'a (cc) giden en kestirme yolun tarikat olduğunu, tarikatları istismar eden sahte şeyhlere, uydurma tarikatlara dikkat edilmesini, şeriatı olmayan insanların değil Şeyh ve derviş; Müslüman dahi olamayacaklarını söyledikten sonra; dervişin ruhunun büyümesi için yapılması gerekenleri beyan etmiştir.


Dervişin gecenin bir yarısında mutlaka kalkmasını ve Hakk’ı zikretmesini, bu zikrin nasıl çekileceğini kısa ve öz bir şekilde anlatmıştır. Gönül Sultanlarının Şahı, Şeyh Osman Nuri Bağdadi Hazretleri, dervişin gece ibadetinin dergâhı izzette kabul olunması için, gündüzünün Hak ve hakikate uygun, şeriata uygun bir şekilde geçirilmesi gerektiğini vurgulayıp sözlerini şöyle sürdürmüştür.


“Dervişin yirmi dört saati şöyle geçmelidir: Sabah namazını kılan derviş, hemen arkasından çekmekle yükümlü olduğu dersini çeker. (321 diye kısaca tarif edilen günlük tarikat dersini) Dersin bitimiyle, dünya işleriyle meşgul olmak, iaşesini kazanmak için dünyevi işleri ile meşgul olur. Bu meşguliyet içerisinde, Efendisi ile manevi irtibatını keserek (Sultanının hayalini asla kaybedip gaflete düşmez) gönlünü dünya işlerine kaptırmaz. Eli iş ile meşgul iken, gönlü ile Hakk’ı zikretmeye devam eder. Öğlen saati geldiğinde mümkün ise yemek yemeden öğlen namazını kılar. Namazdan hemen sonra, üç beş dakika Şeyhini rabıta eder ve onun akabinde öğlen yemeğine oturur ve yemeği aşırıya kaçmadan yer.” buyurmuşlardır. (Midesinin üçte birini yemek, üçte birini su, kalan üçte birini de boş bırakır) Efendi Hazretleri yemek konusunda dervişlerini sık sık uyarmış ve dervişin, hayvani bir şekilde yemek yememesi gerektiğini sıklıkla vurgulamıştır.


Öğlen istirahati esnasında, imkân çerçevesinde Peygamber Efendimizin s.a.v üzerine bol bol Salâvat-ı Şerife getirmelerini emredip sözlerini şöyle sürdürmüştür.


“Çektiğiniz her Salâvat, Peygamber Efendimize s.a.v yaklaşmak üzere atılmış bir adım gibidir. Attığınız her manevi adımla, (Salâvat ile) Resulü Ekrem'e s.a.v bir adım daha yaklaşmış olursunuz. Lüzumsuz insanlarla oturup çok önemli olan zamanınızı araya vermeyin… Bakın, her Mümin, ömrünün sonuna yaklaştıkça; en çok yandığı, üzüldüğü şey, lüzumsuz işlerle zamanının boşa geçmesine ve yapamadığı ibadetlerine üzülüp yanmaktır. Ama yapacak pek fazla bir şey kalmamıştır. Çünkü dünyaya gelen her insanın, ömrü belirli bir zaman ile sınırlıdır. Eğer işiniz münasebeti ile lüzumsuz insanlarla birlikte olmak zorunda kalırsanız, onlar ile laf yarıştırmayın. Mümkün olduğu kadar konuşmalarınızı kısa tutun, onlar konuşsun, siz sukut edin, bu sukut esnasında da Hakk’ın isimlerini zikredin. Bu zikri de içinizden yapın, karşıdaki insanlara Hakk’ı zikrettiğinizi hissettirmeyin.


İkindi ezanı ile namazınızı hızla kılmaya gayret edin; çünkü şeytan, bu namazı erteletip kıldırmamaya gayret eder. Şeytan; ikindi namazını kıldırmamak için akşamın yaklaştığını, elindeki işleri bitirip namazını öyle kılması gerektiğini kulağına fısıldar. Eğer melun şeytanın sizi dünya işlerine çekmesine fırsat verirseniz; ikindi namazını kılmadan, akşam ezanının okunduğunu görürsünüz. Sebepsiz yere namazı tehir eden dervişin üzerine Hakk’ın rahmeti inmez ve zaman içerisinde de nuru, feyzi kesilir. Yani ikindi namazı zamanında kılınıp dünya işlerine öyle devam edilmelidir.


Akşam saatlerinde insanlar genellikle evlerine dönerler. Eve vardığınızda, gün ne kadar zor ve yorucu geçerse geçsin, kesinlikle hane halkına sert davranıp incitici söz söyleyerek onlara hakaret etmeyin! Çünkü şeytan gündüz aldığınız ikramı, elinizden almak için gayret sarf eder. Derviş feraset sahibidir, kazancını ezeli ve ebedi düşmanına kaptırmaz. Eğer şeytan, sizde en ufak bir gaflet bulursa, küçük şeyleri büyütür, gündüz aldığınız manevi ikramı dökmekle kalmaz, bu yolla, gece yapacağınız ibadetleri dahi gönül huzuru içinde yapmanıza engel olur. Eve girer girmez, hiç zaman kaybetmeden, akşam yemeğini yemeden, abdestli olsanız dahi abdestinizi yenileyin, namazınızı kılın ve akşam yemeğine öyle oturun. Akşam yemeğinde midenizin yarısını boş bırakın ki gaflet basıp gece ibadetinden mahrum kalmayasınız. Akşam karnını tıka basa doyuran derviş kesinlikle gece ibadeti yapamaz, yapsa da Hakk’ın rahmetine mazhar olamaz.


Günün yorgunluğunu atmak üzere bir müddet istirahat edin, eğer bulunduğunuz muhitte zikir halkası var ise cemaatle Hakk’ı zikretmek üzere halkaya katılın, halkanın üzerine inen nurdan, feyizden sizler de payınıza düşen rahmeti almaya çalışın. (Şeriata kaim, halkaya daim olun, buyuruyor Sultanımız.) Yatsı namazını, derviş arkadaşlarınızla cemaatle kılın; şayet bulunduğunuz yerde halka yok ise evinizde yatsı namazınızı kılın ve fazla geç kalmadan bir müddet sonra uyuyun ve gecenin ilerleyen bir yarısında tekrar uyanın, gece dersinizi çekmek için yeniden abdest alın ve bu yapacağınız ibadetleri imkân çerçevesinde hane halkını rahatsız etmeden yapın! Gece dersi çektiğinizi, hiç kimseyle paylaşmayın. Sonra, şeytan size musallat olur, gönlünüze gurur kibir gelir ve yapmış olduğunuz ibadetler de araya gider. Yaptığınız ibadetleri imkân çerçevesinde saklayın; çünkü nefsin en hoşuna giden şey, eksiklerini saklayıp güzelliklerini ortaya koymak, bu yolla da o kulun Hakk’a gitmesine mani olmaktır. Dervişin en çok sakınması gereken konuların başında riya, gurur, kibir gelir. İnsanlar hakkında daima hüsnü zan edin, kulların eksik ve noksanları ile meşgul olmayın.” Buyurduktan sonra Şah Evliya, sohbetine şöyle devam etmiştir:


“Abdestini alan derviş, mümkün olduğu kadar sessiz ve sakin bir odaya geçer. Allah (cc) rızası için iki rekât namaz kılar ve her hangi bir mazereti yok ise kıbleye yüzü dönük olarak diz çöker ve oturur. Yirmi bir defa “estağfurullah-el azim” der. Üç İhlas, bir Fatiha okur ve elini yüzüne sürdükten sonra ölümünü tefekkür eder. Ama kâmil manada kendisi ölmüş gibi tefekkür eder. Daha sonra Şeyhini rabıta edip vücudu hareket etmeden dilini damağına yapıştırarak derin bir nefes alır ve soluğunu tutar. Soluğunu tutması ile birlikte Allah esmasını çekmeye başlar. İlk zamanlarda her nefes tuttuğunda otuz üç defa Allah esmasını çeker, zaman içerisinde nefesi açıldıkça bu sayıyı artırıp bir tespihe kadar çıkartır. Yani her nefes tutuşunda yüz tane Allah esmasını çeker, nefesini dışarı verirken ağır ağır burnundan verir. Nefesinin verirken içinden usulca “îlahi ente maksude ve rızake matlube.” der. Bu sözün Türkçe anlamı “Yarabbi bütün maksadım senin rızanı kazanmaktır.” Bir gece dersinde; asgari beş bin Allah esması zikreden dervişlerin kalbi, Hakk’ın nuru ile dolmaya başlar ve bir müddet sonra da o dervişlerin gönlü, gece uyurken bile Hakk’ı zikreder. Bu dersleri yapan dervişler, zaman içerisinde Hakk’ın sevdiği kullar arasına katılır ve ağır ağır maksatlarına vasıl olurlar…” Buyurmuşlardır.


Efendi Hazretleri sohbetin sonunda dervişlere, bu tarif ettiği zikrin adının hafi (gizli); diğer adıyla Nakşî zikri olduğunu söylemiş ve bu zikre devam eden dervişlerin; çok kısa zamanda, ruhunun büyüdüğünü, nefsinin küçüldüğünü idrak edeceklerini belirtmiştir. Vücudunu bu zikre alıştıran dervişlerin, bu zikirden asla vazgeçmek istemeyeceklerini söylemiştir. Dervişlerin kul hakkına, hayvan hakkına çok dikkat etmelerini, Beytül maldan uzak durmalarını, dergâhı izzette asla bunların affı olmadığını belirterek sohbetini bitirmiştir.


Makale; Gavsul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin torunu Es-Seyyid Osman Nuri Ölmeztoprak tarafından, Şeyh Osman Hazretlerinin oğlu Es-Seyyid Muhammed Latif Efendinin nakilleriyle kaleme alınmıştır.


Hizirlayolculuk.com

© Hizirla Yolculuk 2021-2023
bottom of page