top of page

MARDİN’DEN HATIRALAR 03

Sitemizin muhterem izleyicileri, bugün sizlere Sultanı Arifin, Sahibüzzaman, Kutb-i Devran, Seydül Beşer, Hıfzû’l Kur’an, Esseyid, Şeyh Osman Nuri Bağdadi Hazretleri’nin Mardin hatıralarından bir bölüm nakledeceğiz.


Zamanın Sahibi, Şah Evliya, Şeyh Osman Nuri Bağdadi Hazretleri, her gittiği beldede yaptığı gibi Mardin ilinde de halkın her bölümü ile yakın ve samimi ilişkiler kurmuştur. Bir yandan devlet hizmetlerini aksatmadan yürütürken, diğer taraftan da manevi irşat çalışmalarına hızla devam etmektedir. Efendi Hazretleri’nin zahiri görevi zor ve meşakkatli olmasına rağmen Sultanımız, canını dişine takarak, gecesini gündüzüne katarak halka ve Hak’ka hizmet etmeye aralıksız devam etmektedir. Müstesna bir yaradılışa sahip olan yüksek ruhlu Efendimiz, Anadolu’nun her beldesine Tarikat-ı Âliye’yi muhterem halkımıza en ince detayına kadar anlatmakta; insanlara nefsin, şeytanın hile ve desiselerini öğretmektedir.


Efendi Hazretleri, ikamet ettiği beldelerde insanların maddi ve manevi sıkıntıları ile yakinen ilgilenmekle kalmamış, onlara da kısa sürede çareler üretmiş ve bulunduğu beldelerde huzur ve sükûnu sağlamıştır. Kulların birbiri­ne zarar vermesini engellemekle kalmamış, hayvan ve nebatın haklarını da korumuş ve kollamıştır. Kendisine intisap eden her derviş arkadaşımıza da eğer hayvan besliyorsa hayvanların yiyip içeceğine, hastalığına ve istirahatına dikkat etmelerini emretmiştir. O hayvanların Mevla’nın birer emaneti olduklarını asla unutmamalarını, kapasitelerinin üstünde yük yüklememelerini, azarlamamalarını emir buyurmuştur.


Kısa bir girişten sonra Sultanımız’ın ibret ve hikmetlerle dolu bir sohbetini sizlere nakledeceğiz inşallah.


Şimdi sizlere nakledeceğimiz sohbet, yukarıda bahsettiğimiz kul ve hayvan haklarını da içeren bir sohbettir.


Efendi Hazretleri, Mardin’de ikamet ettiği evde istirahat buyururken kapı çalınmıştır. Sultanımız, haneye hizmet ile görevli emir erlerinden birine kapıyı açmalarını emretmiştir. Efendi Hazretleri istirahat buyururken evin avlusuna da atlarını bıraktırmış, onlar da yavruları ile yem yiyip oynamaktadırlar. Kendisine de semaverle çay yapılmış, çay içmekte, evin ayvanında onları seyretmektedir. Kapıyı açan emir erine aynen şöyle seslenmiştir:


“Üç tane misafirimiz geldi, biri sabi (çocuk), ikisi de gırtlağına kadar insan ve hayvan hakkına bulaşmış; biri kadın, biri de erkek. Aç, gelsinler bakalım.” buyurmuştur.


Kapı açılınca Sultanımız’ın buyurduğu gibi biri çocuk, biri erkek, biri de kadın üç kişiler. Emir eri, bindikleri hayvanı ahıra çekmiş ve bağlamıştır. Sultanımız emir erine:


“Oğlum, o hayvan hem aç hem susuz ve yorgun; bir de altı saattir üç insanı sırtında taşıdı. Hızla hayvanın ihtiyaçlarını gider. Hayvan zalim bir kulun kapısına düşmüş, Allah yardımcısı olsun.” buyurmuştur.


Sultanımız gelen misafirleri oturduğu ayvana buyur etmiştir; fakat gelen misafirler herkes suçunu bilmektedir ve mahcup bir vaziyette önlerine bakmakta, Şahımız’ın buyur etmesine rağmen merdivenleri çıkıp huzura gelememektedirler. Efendi Hazretleri emir erine hitaben:


“Sen de kocası ile birlikte koluna gir, kadını yukarıya yanıma getirin.” buyurmuştur. Emir eri de yardım ederek kadını yukarıya, Sultan’ın huzuruna getirmiştir.


Kadın Sultanımız’ın eline uzanmıştır öpmek üzere. Sultanımız müsaade etmemiştir ve hemen söze girmiştir:


“Evladım, dünya gözü ile hayatında beni hiç gördün mü? Sana kârım ya da zararım dokundu mu? Ne hakla ağzının dolusu bana hakaretler ettin! Ne hakkın var, sana kârı zararı olmamış bir insana o kadar hakaret ettin!”


Dedikten sonra çocuğu yanına çağırmış ve yanaklarından öpmüştür. “Aferin hanım kız.” diyerek taltif etmiştir. Hane halkı ve emir erleri, çocuk ne yaptı ki acaba Efendi çocuğu sevdi, okşadı, taltif etti, diye merakla bakmaktadırlar. Sultanımız sözlerine devam ederek:


“Bu hanım kız, köyün alt tarafında ekin deren komşularının yanına gitti. Akranları ile oralarda oynuyorlardı. Benim dervişlerimden birkaç tanesi de sohbet ederek ekin deriyorlardı. Bir ara sohbet derinleşti, keyiflendiler ve üzerlerine Allah’ın (cc) rahmeti indi. O nur ve feyiz ile kol kola girdiler ve Hakk’ı zikretmeye başladılar. Çocuk da gördüğü manzaradan etkilendi, arkadaşlarına ‘Haydi biz de onlar gibi zikir çekelim’ dedi ve arkadaşları ile kol kola girdi, zikre başladılar. Bir müddet Hakk’ı zikrettiler. Yüce Mevla da amel defterlerine misli misli ikram yazdı.


Daha sonra çocuksu duyguların saflığı ile aynı şekilde birbirlerinin koluna girdiler, o zikir çeken derviş arkadaşlarımızın taklidini ederek senin evinin önüne geldiler. Sen de ayvanda hamur yoğuruyordun. Kızını öyle görünce sinirlendin ve aşağı indin, çocuğa birkaç tane de tokat vurdun. ‘Seni bir daha böyle görürsem öldürürüm’ dedin ve aldın eve getirdin, çocuk ağlayarak uyudu. Sen de hamur yoğurmaya devam ettin.


Yalnız o çocukların zikri o kadar saf ve temizdi ki, Hazreti Gavs’un ruhaniyeti zuhur etti ve o çocukları hem seyretti hem de ikram etti. Fakat sen hayvani bir hayat yaşadığın için ne bana ne de Hazreti Gavs’a inanmıyordun. Bizim dervişlerin ara sıra zikir sesini duyduğunda da fena halde bozuluyordun. ‘Bu neymiş?’ diye kendi kendine söyleniyordun. Çocuğu da öyle görünce içinden bana çok ağır hakaretler ettin. Hazreti Gavs da her iki dizine manen vurdu, sen dizlerinde derin bir sızı hissettin ve kendi kendine ‘Galiba dizlerimin üstüne fazla oturdum, dizlerim uyuştu galiba’ dedin. Hamur da yoğrulmuştu. Kalkmak istedin ama kalkamadın, komşu hanımı çağırdın. O seni kenara çekti, uzattı ve ekmeğini de o hanım pişirdi.


Fakat senin sancıların her dakika arttı. Geceyi zor geçirdin ve komşular toplandı. Çoğu bizim halkaya mensuptu, senin işlediğin suçtan da haberleri yoktu. ‘Sana inme inmiş, şeyhimize gidersen şifa bulursun’ dediler ve siz de yollandınız, buraya geldiniz.” dedi ve devamla “Hadi yürü de bir görelim.” buyurdu. “Bununla da kalmayacak, her geçen gün canın yukarı doğru çekilecek ve uzun bir müddet sürünüp öleceksin.” buyurmuştur.


Bu kelamları duyan kadın ve kocası yüksek sesle ağlayarak Şah-ı Evliya’nın ayaklarına kapanmıştır. Anne ve babasının ağlamasından etkilenen çocuk da ağlamıştır. Sultanımız kadınla kocasına dönerek:


“Sizi, bu hanım kızın gözyaşlarının hatırı için hem ben hem de Sultan Abdulkadir bağışladı.” buyurmuştur ve emir erine dönerek:


“Oğlum, bir bardak su getir.” diye emretmiştir. Emir eri hızla bir bardak su getirmiştir. Suyu Şahımız’a uzatırken:


“Kurban, bu soysuza okuma; bu küstahlığı size yapan cezasını çeksin.” deyince, Sultanımız:


“Oğul, bu kadın suçlu; şu sabi çocuğun suçu ne?” demiş ve suyun üstüne uzunca bir nefes üfürmüştür. Ve “İç bu suyu, anandan doğduğun gibi olacaksın. Bundan sonra da gönlüne ve diline sahip ol, yoksa sonun olur...” buyurmuştur.


Suyu içen kadın, Yüce Mevla’nın kudreti ile anında şifa bulmuş ve özür dilemiştir. Sultanımız, şaşkınlık içindeki kocasına dönerek:


“Ulan, ahırdaki hayvan yaradılışı itibarı ile sessiz ve mazlum bir hayvanmış; senin kapına tay iken gelmiş ve her hizmetini eksiksiz görmüş; fakat sen insanlara canın sıkıldıkça bu hayvanı hem döver hem de aç susuz bırakırmışsın. Bre zalim! Sende hiç vicdan yok mu? Bu ağızsız dilsiz hayvana bu zulmü yapıyorsun! Bak at seni bana şikâyet ediyor ve ‘Mevla intikamımı alsın, ondan davacıyım.’ diyor. Aptal! Bunların sahibi Allah (cc); sana vurdu mu, dünyanı ahiretini yıkar edepsiz!” deyince adam:


“Efendi, huzurunuzda söz veriyorum, bundan sonra ne buna ne de bir başka canlıya zarar vermem. Söyle bana, hakkını helal etsin.” deyince, Sultanımız:


“Oğlum, köyden buraya kadar üç kişi sırtıma bindiler; yorulunca da beni çok şiddetli dövdü.” diye seni bana şikâyet ediyor ve devamla, ‘Beni bugün tekrar yola gönderme; bugün misafirin olayım. Karnımı doyur ve istirahat edeyim. Sabah köye dönelim,’ diyor.” demiş ve gelen insanları hanede misafir etmiş, emir erlerine de talimat vermiş:


“Hayvanın karnını iyice doyurun. Güzelce sırtını tımar edin. Mevla’nın hoşuna gider. İnşallah O da bize ikram eder.” buyurmuştur.


Sultanımız, misafirlerine izzet ikram etmiş ve gecenin ilerleyen saatine kadar söz sohbet etmiş ve kadın ile koca halkaya intisap etmişlerdir. Sabah namazını da Sultanımız’ın arkasında kılmışlardır. Sultanımız, misafirlerini yolcu ederken:


“Bak, bir daha dövmezsen at sana hakkını helal ediyor.” demiş ve ilaveten: “İşlerin ters gidiyordu. Bu huyunu bıraktığın için bundan sonra inşallah rızkın da açılacak.” buyurmuş ve konuklarını yolcu etmiştir.


Sohbeti burada bitirirken Yüce Sultan’dan himmet ve hidayet umarız, nefsin ve şeytanın şerrinden onun himmetine sığınırız.


BU SOHBETİ BİZLERE RİVAYET EDEN MUHTEREM BÜYÜĞÜMÜZ MUHAMMED LATİF (LUTFİ) EFENDİ’Yİ RAHMET VE MİNNETLE YÂD EDERİZ.


AHİRETTE SANA LAZIM OLMAYACAK BİR ŞEYİ KAZANIRSAN SEVİNME,
AHİRETTE SANA LAZIM OLMAYACAK BİR ŞEYİ KAYBEDERSEN ÜZÜLME.
(HAZRETİ ALİ)

© Hizirla Yolculuk 2021-2023
bottom of page