Gavs’ul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin Yaşam Serüveni ve Kerametleri
MARDİN DERİK’TE, DEVLETE BAŞKALDIRAN KÜRT AŞİRET AĞALARINI, ŞEYH OSMAN NURİ HAZRETLERİNİN DİZE GETİRMESİ, KENDİSİNE VE ATI SABHA’YA KURŞUN İŞLEMEMESİ…
“Bana iyi bak! Senin silahlı adamların ve eşkıyaların on paralık oldular karşımda! Bundan sonra bu topraklarda başkaldırma ayaklanma olmayacak!”
Efendi Hazretleri'nin ailesi Bağdat'tan Derik ilçesine gelmiştir. Fakat Şahımız, ailesi ve sevdikleri ile hasret gideremeden ailenin Derik'e gelişinin haftası, Derik ilçesinin beyleri, gecenin bir yarısında kendi aralarında çok kanlı bir çatışmaya girmişlerdir. İki kabilenin yaklaşık üç bin kişiden oluşan mensupları, acımadan, vicdansızca silahlarla birbirlerini vurup öldürmeye başladıkları an, Sultanımız uykudan uyanmış ve askeri elbisesini dahi giyinmeden, atının üstüne atladığı gibi çatışmanın olduğu bölgeye ulaşmıştır. Olay mahalline varan Efendi Hazretleri karşılıklı mevzilenmiş düzenli ordular gibi harbeden iki kabilenin arasına atı ile dalmış, ateş etmemelerini söylemiştir. Bu kabileler, ileride başlarını ağrıtacağını düşündükleri Sultanımıza da ateş etmeye başlamışlardır. Fakat gördükleri manzara karşısında şok olmuşlardır. Değil Efendi'ye, atı Sabha'ya dahi kurşun geçmemektedir. Çatışan iki taraf birbirleriyle anlaşmış gibi çatışmayı bırakmış Sultanımıza ve atına binlerce kurşun sıkmışlardır. Kurşunlar Sultanımıza ve atına isabet ediyor; fakat ne kendisine ne de atına zarar veremiyor. Bunu gören aşiret adamları, bir müddet sonra ateş etmeyi kesip Sultanımızla çatışmayı durdurmuşlardır. Ancak, Efendi Hazretleri olay yerine kavuşuncaya kadar her iki taraftan otuz beş insan bu çatışmada can vermiştir.
Sabahın erken saatinde, her iki tarafın yaralı sayısının elli civarında olduğu tespit edilmiştir. Devletin kıt kanat imkânları ile Sultanımız, yaralıları tedavi ettirirken diğer taraftan da yeni bir çatışma çıkmaması için azami gayret sarf etmektedir. Sultanımız, ölülerin defin işlemini gerçekleştirmek için diğer kabileleri de yardıma çağırmıştır. Şahımız, ikindi saatlerinde bu işlemleri bitmiştir. Derik ilçesinde, Sultanımıza ve atına kurşun işlememesi halkın ve ağaların arasındaki konuşulan tek konu olmuştur. Maalesef, söz konusu coğrafyada kimi anlaşmazlıklar silah ile halledilmektedir. Kurşundan korkan veya kurşun ile ağalık taslayan o toprağın insanları aynı zamanda tarikatı da yakinen bilmektedirler. Kabataslak, Kumandanın Şeyh olduğunu duymuşlar; ancak manevi büyüklüğünün bu kadar ulul azam olduğunu bilmemektedirler.
Efendi Hazretleri cenazelerin defin işleminden sonra, aşiret reislerini makamına davet etmiştir ve yaptıkları işin, hem Allah (cc) katında hem de insanlık âlemi için çok ağır ve affedilmesi mümkün olmayan bir suç olduğunu söylemiştir. Efendi Hazretleri konuşmasına şöyle devam etmiştir, “Çok kısa zaman önce küffar ile harp edecek asker bulamıyorduk. Yaşlılarla çocuklarla bu kutsal vatan topraklarını savunmaya çalışıyorduk büyük ordulara karşı. Siz, utanmaz insanlar, hanımlarınızın yanında kalıp eşkıyalık yapıp yol kesip bu vatanın insanlarını birbirine öldürterek nereye varacağınızı sanıyorsunuz? Bu günden sonra bu topraklarda yol kesip cinayet işlemenize fırsat vermeyeceğim! Beni, benden önce burada görev yapan arkadaşlarıma da benzetmeyesiniz! Utanmadan çatışmayı bırakıp sizleri aralamak için gelen bana kurşun sıktınız! Silahınızda kalan binlerce mermiyi bana ve atıma sıktınız ve neticesinin de ne olduğunu gözlerinizle gördünüz! Şimdi, isimlerini söyleyeceğim insanları, işledikleri suçtan ötürü devleti temsilen getirip bana teslim edeceksiniz ve ifadelerini aldıktan sonra onları mahkemeye sevk edeceğim!”
Sultanımızın maneviyatı ve haşmeti karşısında, adamlarının ve silahlarının boş olduğunu gören aşiret reislerinden biri, son bir hamle yapıp içlerinden en yaşlı ve silahlı adamı fazla olan Hasan Ağa, Kürtçe “ Bu kendini ne sanıyor!” diye söylenince, Sultanımız kendisine Kürtçe “Bana iyi bak! Senin silahlı adamların ve eşkıyaların on paralık oldular, karşımda! Bundan sonra bu topraklarda başkaldırma ayaklanma vs. olmayacak! Hasan, bundan yirmi beş yıl önce bir rüya gördün. Rüyada seni büyük bir yılan çeviriyordu ve sen kaçıyordun. Seni sokmak üzere iken bağırarak korku ile uyandın, hanımın bağırma sesine uykudan uyanıp “Ne oldu?” diye sana sorduğunda, hani sen ağasın ya ağalar hiç bir şeyden korkmaz ya… Hanımına, “Bir şey yok, sus da yat!” dedin. İşte o rüyada gördüğün yılan senin nefsin ve sen bu güne kadar hep nefsine kölelik yaptın! Günlerin, o nefsine ve şeytana hizmet etmekle geçti! Bu güne kadar Hakk’a uygun tek bir işin yok! Ömrünün de son günlerine yaklaşmış olmana rağmen hala hayvandan aşağı bir hayat sürmeye devam ediyorsun! Hem çocuklarına hem de topluma kötü örnek oluyorsun!” dediğinde; o güne kadar böyle bir Sultan, böyle bir kumandan görmemiş olan Hasan Ağa, şaşkınlık ve hayret içinde:
“Kumandan sen bunları nereden biliyorsun?” Deyince, Sultanımız, “Hasan daha yeni başladık seninle muhabbete! Senin hayatını ve tüm yaşadıklarını, içinden geçenleri rüyaların da dâhil tamamını, ismini duyduğun; fakat varlığını bir türlü nefsine kabul ettiremediğin Allah (cc) bana haber veriyor!” deyince Hasan Ağa:
“Peki, Kumandan sen gecenin karanlığında bu insanlardan kimin kimi vurduğunu nasıl gördün?” Deyince, Efendi Hazretleri, “Hâşâ, isminden utan! Eşekten aşağı bir mahlûksun! Senin rüyanı haber veren Allah haber veriyor!” Dediğinde şaşkınlıkla Sultanın yüzüne bakıp “Nasıl emrediyorsan ben yerine getireceğim. Yalnız karşı aşiretin adamları da tutulacak mı?” Dediğinde, karşı aşiret reisi Mehmet Ağa söylenerek “ Hasan, sen de ben de diğer ağalar da bittik! Burada bir tane ağa var, o da karşımızda duran zat!” Dedikten sonra Sultanımız suçluların isimlerini baba adları ile söyleyince,
“Mehmet Ağa ağlayarak “Bastığın topraklara kurban olayım! Bu saatten sonra ben senin kölenim! Ben ve aşiretim, eksiksiz olarak sizin emirlerinize uyacağız.” demiştir. Akşam saatlerinde, Efendi'nin istediği suçlular, aşiret reisleri tarafından getirilip teslim edilmiş ve ifadeleri alındıktan sonra Mardin'e mahkemeye sevk edilmişlerdir. Sultanımız, ağalara:
“Yarın öğlen barış yemeği tertipleteceğim ve sizler de aşiretlerinizle katılacaksınız! Bu kana, gözyaşına birlikte son vereceğiz!” Demiştir. Aşiret reisleri, Efendimizin emirlerine eksiksiz uyacaklarını ve Sultanımızın rehberliğinde barışa uyacaklarını söz verip evlerine dönmüşlerdir.
Sultanımız, masraflarını kendisi karşılayarak büyük bir barış yemeği hazırlatmış, öğlen saatlerinde taraflar yemeğe katılmış ve tek tek birbirlerini öperek ve helallik alarak barışmışlardır. Ardından, Sultanımız, imkânsızlık ve kimsesizlik sebebi ile sünnet olamamış fakir çocuklar için sünnet merasimi tertip ettirmiş; birkaç tanesinin, Efendi Hazretleri kirvesi olmuş, kucağına almış, diğer çocukların da aşiret ağaları kirveleri olmuşlardır. Arkasından Efendi Hazretleri kendi ifadesiyle buyurduğu gibi “Allah; bir Davut Alehisselama bir de bana bu sesi bağışladı.” dediği Davudi sesiyle Kur’an okuyup mealini açıkladıktan sonra, Peygamber Efendimiz Aleyhisselatı Vesselamın methiyesi olan, Süleyman Çelebi'nin mevlidi şerifini okuyarak barış merasimini sona erdirmiştir.
Efendi Hazretleri, cemaati göndermiş; ama aşiret reislerini göndermemiştir. Onlarla sohbet etmiş, bundan sonra Derik kazasında uymaları gereken kaide ve kuralları onlara emir buyurmuştur. Efendi Hazretlerinin sohbetinden çok derinden etkilenen aşiret reislerinden Mehmet Ağa, Sultanımıza şu karşılığı vermiştir ”Biz sizden evvel bazı insanları şeyh sanarak misafir ettik ağırladık, hürmet hizmet ettik. Efendi Hazretleri sizi gördükten sonra onlara derviş bile dememiz zor artık…” Deyince, Sultanımız tevazu gösterip
“Siz, Şeyh Ömer Ziyaeddin Hazretlerini görseydiniz; bana da aynı sözü söylerdiniz.” Deyince Mehmet Ağa, " Efendi, sana da, Sultanına da kurban olayım! Sen, çirkef içindeki bizlere Mevla'nın ikramısın! Suçumla günahımla kabul buyurursan size intisap etmek istiyorum.” Diye Sultanımızdan destur isteyip himmet ummuştur. Evliyaların Şahı, Sultanı, Şeyh Osman Nuri (Bağdadi) Hazretleri “ Mehmet Ağa, zararın neresinden dönersen orası kardır.” Dedikten sonra Derik'teki ilk irşat vazifesine başlamıştır. Şahımızdan müsaade isteyen Mehmet Ağa:
“Akşam, hanımım ve çocuklarımla, ailenize hoş geldiniz ziyaretine gelebilir miyim?” Dediğinde, Sultanımız ziyareti kabul etmiş ve akşam, Efendi'nin ziyaretine gelen Mehmet Ağa'nın ailesi ve çocukları, Şeyh Osman Efendi Hazretleri'nin sohbetinden istifade etmişler; gecenin ilerleyen saatlerinde de Mehmet Ağanın hanımı ve oğulları Tarikat-ı Âli'ye intisap etmişlerdir.
Gecenin ilerleyen saatlerine kadar söz sohbet dinledikten sonra Mehmet Ağa, Efendimizi ve ailesini evine davet etmiştir. Efendi Hazretleri: “ Mehmet Ağa ilerleyen günlerin birinde sana misafir olalım.” Deyince Mehmet Ağa “Kurban, ceddinin hürmetine hanemizi şereflendir ki, Allah'ın rahmeti bizlerin de hanesine insin. Yıllarca o haneye, ağayım beyim diyen, gırtlağına kadar günaha batmış boş insanlar kondular. Belki sizin hatırınıza binaen Allah bizleri bağışlar.” Diye yalvarınca, Efendi Hazretleri daveti kabul edip “Olur Mehmet Ağa” deyince, Mehmet Ağa “Bundan böyle bana ağa kelimesini lütfeder söylemezsen beni ihya etmiş olursun.” Deyince, Sultanımız, gülümseyerek “Mehmet oğul, bir zamanlar sana ağa demeyen rakip ağaları, beyleri öldürmek geliyordu içinden!' Buyurduğunda, Mehmet Ağa tarihe geçecek şu sözleri sarf etmiştir.
“Sizi tanıyana kadar kendimi adam sanıyordum. Nefsimin, şeytanın emrinde oturup kalkıyordum. Ömrümü küfür ve şirk üzere geçiriyordum. Bu âlemin ağalığı için Allah'tan, Peygamber'den habersiz boş günahkâr bir hayat yaşıyordum.” deyip hıçkırıklara boğularak ağlamıştır. Sultanımız, Mehmet Ağa'ya hitaben “Mehmet, üstüne Allah'ın (cc) rahmeti yeni inmeye başladı. İçinde bulunduğun zararı idrak etmektesin ve Hak Talan’dan affı mağfiret talep ediyorsun. İnşallah yakın zamanda manen çok şeyler görüp yaşayacaksın. Bu halini kaybetmemeye dikkat et!" buyurmuştur. Kısa zaman içerisinde Sultanımızın maneviyatına âşık olan Mehmet Ağa, ertesi gün hanesine misafir olacak olan Zamanın Sahibi için hazırlık yapmak üzere Sultanımızdan müsaade alarak ailesi ile evine dönmüştür.
Makale; Gavsul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin torunu Es-Seyyid Osman Nuri Ölmeztoprak tarafından, Şeyh Osman Hazretlerinin oğulları Es-Seyyid Muhammed Latif ve Muhammed Arif Ölmeztoprak’ın nakilleriyle kaleme alınmıştır.
Hizirlayolculuk.com