top of page
Gavs’ul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin Yaşam Serüveni ve Kerametleri

ŞEYH OSMAN’I ŞİKÂYET EDEN SUBAYLARI KOLORDU KOMUTANININ CEZALANDIRMASI VE ÖDÜNÇ BİLEZİK VERMEYEN EŞİNİ ŞEYH OSMAN NURİ HAZRETLERİNİN BOŞAMASI…

İstiklâl Harbi bitmiş olmasına karşın bölgedeki çeteler ve çeşitli aşiretler zaman zaman devletimize karşı ayaklanmaktadırlar. Sultanımız; fırsat buldukça gittiği beldelere Tarikatı Âli'yi de taşımaktadır. Ömrünü harplerle, isyanları bastırmakla, yoldan sapmışları yola getirmekle geçiren Sultanımız; sağlığını tehlikeye atma pahasına gecesini gündüzüne katarak bir yandan askeri görevini yerine getirmiş, bir yandan da manevî vazifesini yapmıştır. Çoğu geceler uyumaksızın günü güne katmakta, ailesine ve kendisine zaman ayıramamaktadır.


Efendimizin manevî ünü, Diyarbakır’da ve askeriye içinde günden güne yayılmaktadır. Diyarbakır halkı kafileler halinde gelip Sultanımıza intisap etmektedirler. Askeriye içinde de rütbeli rütbesiz askerler tarikata intisap etmişlerdir. Bu arada münafıklar da boş durmamaktadırlar. Askerlerin içinde Efendimizin başarılarını çekemeyen bazı kimseler Sultanımızı hem Kolordu Kumandanlığına hem de Genelkurmay'a şikâyet etmişlerdir. Görevi ile ilgilenmediğini, şeyhlik yaptığını, dervişlerle oturup kalktığını beyan edip şikâyet dilekçesi vermişlerdir.


Şikâyet dilekçesi, Kolordu Kumandanının eline geçer geçmez, Kolordu Kumandanı, ahlâk ve imandan nasibini alamamış bu zavallıları makamına çağırmış ve kendilerine çok ağır hakaretlerde bulunmuştur:


“Osman Bey, sağlığını bile tehlikeye atarak insanlara hem zahiri hem de manevi hizmetler yapmaktadır! Siz kepaze adamlar! Canınıza bile faydanız yokken bir kahramanla mı yarışmaya kalkıyorsunuz? İmandan nasipsizler!” diye kendilerini azarlamıştır. Şikâyet dilekçesinin altında imzası bulunan üç subayı (iki Yüzbaşı, bir Binbaşı) yetkisini kullanıp mahkemeye çıkarmadan yirmi bir gün katıksız hapis cezasına çarptırmıştır. Olaydan manen haberdar olan Sultanımız, Kolordu Kumandanlığı özel kaleminden Paşa ile görüşmek için randevu talep etmiş, ertesi güne randevu alarak Paşa'nın huzuruna çıkmıştır. Efendimizin randevu alıp kendisiyle görüşmek için beklemesi, Paşa'nın çok ağırına gitmiştir. Paşa; makamına gelen Efendimize:


“Osman Bey, lütfen bir daha bu şekilde davranma! İstediğin zaman makamıma ve evime randevusuz gelebilirsin.” dedikten sonra, emir subayını makamına çağırmıştır.


“Oğlum, bundan sonra bu Zat, dilediği zaman, istediği yerde ve zamanda hiç bekletilmeksizin benimle görüşme hakkına sahiptir! Ben bu Gönüller Sultanını görünce Allah'ın rahmetine mazhar oluyorum. Gönlüm neşe buluyor… Sizse, bu insanlık abidesini, randevu verip kapıda bekletiyorsunuz. Sen de bu Zata intisap ettin! Bu nasıl dervişlik be evladım?” diyerek emir subayını azarlamış ve sözlerini şöyle sürdürmüştür.


“Unutma! Osman Bey Zamanın Sahibidir! Onun gönlü kırılırsa Cenab-ı Hak'ın nefretine uğrarız! Maazallah ahiretimiz yıkılır! Çünkü sen de ben de bu Sultanın maneviyatını gördük ve kendisine iman ettik.” dedikten sonra emir subayına dışarı çıkmasını emretmiş ve Efendimizden özür dileyerek elini öpmek istemiştir.


Sultanımız almış olduğu askeri terbiye gereği;


“Aman Paşam estağfurullah… Ben sizin emrinizde bir askerim.” deyince Kolordu Kumandanı:


“Osman Bey, askerlik şu an itibarı ile bitmiştir! Bu odada sen Şeyh, ben derviş… Allah-ı Azimüşşanın yanında Paşa sensin! Bense himmete muhtaç bir kulum... Buraya gelerek bana şeref bahşettin! Senin yüzünü görmek benim için şereflerin en yücesidir!” dedikten sonra, Hazreti İmam Ali'nin başı üstüne yemin ettirerek Efendimizin zorla elini öpmüştür ve aldığı nurun tesiriyle de gözyaşlarına boğulmuştur. Paşa, epeyce bir zaman ağladıktan sonra;


“Osman Bey seni tanımadan önce ilahi rahmetten haberim yoktu. Senin sayende Hakk’ın rahmetiyle tanıştım. Allah benim ve evladı ayalimin ömründen alsın senin ömrüne koysun. Osman Bey, senin eline elim değince kendimi kaybediyorum… Yerde miyim gökte miyim farkında değilim.” deyince, Sultanımız gülerek;


“Paşam, benim üstümdeki nurun gölgesi senin üstüne düşünce bu hal oluyor. Bizler Hakk’ın nurunu taşıyoruz. Hakk’ın nurunu taşıyan kişiye inanır ve kendisini severseniz, buna benzer haller, canınızda zuhur eder… Şu ana kadar gördüklerinizden daha farklı şeyler yaşayıp göreceksiniz inşallah… Zatı âlinizin çok güzel bir gönlü var... O gönül, zaman içinde Hakk’ın rahmeti ile dolup taşacak… Gözünüzü yumduğunuzda uzaklar sizin için yakın olacak inşallah. Birçok manevî makamlara yükseleceksiniz. Size, Resulü Ekrem Nebiyi Muhterem Efendimiz; bitkilerin, hayvanların, kavimlerin lisanını öğretecek... İnşallah sabır ve azimle yolunuza devam edin.” buyurduktan sonra, Paşa; Efendimize çay kahve ikram edip;


“Osman Bey, siz benim gönlümü okuyorsunuz ama benim gözüm kör, kulağım sağır… Siz de emrinizi zahiren söyleyin, ben yerine getireyim.” Deyince, Sultanımız “Paşam estağfurullah, bir istirham için huzurunuzda bulunuyorum. Kabul buyurursanız beni ihya edersiniz.” Deyince, Paşa;


“Buyur Osman Bey.” Deyince, Sultanımız “Paşam, birkaç tane subay arkadaşım benim hakkımda zatı âlinize ve Genelkurmay'a şikâyette bulundular.” Deyince, Paşa; Ağamızın sözünü kesip;


“O münafıklar Genelkurmay'a da mı sizi şikâyet ettiler? İşte o zaman onların işi bitti! Onların bu askerlik görevinden uzaklaştırılması için elimden geleni yaparım!” Deyince, Sultanımız Paşa'nın sözünü bitirmesine fırsat vermeden;


“Paşam, bu yol bağışlayanların yolu, bu yol hoş görenlerin yolu; eğer yanınızda küçük bir hatırım varsa benim hatırım için onları bağışlayın ve kendilerini eski görevlerine iade edin.” deyince Paşa;


“Osman Bey, seni doğuran anaya kurban olayım sen Hakk’ın Halifesi, nazlı bir kulsun… Bırak da ben bunların defterini düreyim. Osman Bey, sizin sözünüzü yerde koymam, ama bırak şu kepaze heriflerin dersini vereyim; bir müddet yatsınlar!” Deyince, Efendimiz;


“Paşam, Hazreti Ali Efendimize soruyorlar: "Biri size kötülük etse ne yaparsınız?” İmam Ali Keremallahı Veche şöyle cevap vermiş:


“İyilik ederim, bir daha kötülük ederse yine iyilik ederim.” Buyurmuş. Bu yolun Şahı, Padişahı, İmam Aliyel Mürteza'dır.” deyince, Paşa, emir subayını hemen odaya çağırmış ve kendisine;


“Söyle, o kepaze adamları bıraksınlar!” emrini vermiştir. Sultanımız, Paşa'yla bir müddet daha sohbet ettikten sonra Paşa'nın makamından ayrılıp kendi makamına geçmek için yola çıkmıştır. Bu sırada Diyarbakır’ın eşraf insanlarından biri Sultanımızın yolunu kesip varlıktan yokluğa düştüğünü söyleyerek borç para istemiştir. Sultanımız da hayatta kimseye borç para vermediğini, verdiği parayı hibe ettiğini, şu an için üstünde istenilen tutarda paranın olmadığını söylemiş ve üstünde bulunan bütün parayı kendisine vermiştir. İstediği paranın tamamını vermek üzere kendisini ertesi gün makamına davet etmiştir. Akşam eve gelince; Sadiye Annemizin annesi, Nigar Validemizi yanına çağırmış, gündüz yaşadığı olayı kendisine anlatmış ve bileziklerini kendisine borç vermesini rica etmiştir. Kısa süre sonra kendisine fazlasıyla bilezik alıp iade edeceğini söylemiştir. Sultanımız; eşi Nigar Validemizden, hiç ummadığı, çok abes bir cevap almıştır.


“Biz namusumuzu verdik! Üstüne de malımızı vereceğimizi bilmiyorduk! Ben kimseye bileziklerimi veremem!”deyince, Sultanımız sükûtu hayale uğramıştır. Eşi Nigar’ın bu sözünden hemen sonra komşudan iki erkeği çağırtmış ve onların şahadeti ile Nigar Validemizi boşamıştır. Aslen Halepli olan Nigar Validemizin kardeşine telgraf çekmiş ve acilen Diyarbakır’a gelmesini emretmiştir…


Makale; Gavsul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin torunu Es-Seyyid Osman Nuri Ölmeztoprak tarafından, Şeyh Osman Hazretlerinin oğulları Es-Seyyid Muhammed Arif ve Es-Seyyid Muhammed Latif Efendinin nakilleriyle kaleme alınmıştır.


HIZIRLA YOLCULUK

© Hizirla Yolculuk 2021-2023
bottom of page