top of page

Selamunaleyküm. (...) Ben de Kadiri tarikatına bağlıyım. Size sorum: “Gavsul Azam Şeyh Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretlerinden manevi yardım almak için ne yapmalıyız? Onu rabıta ederken bir usul, adap var mıdır? Onun ruhaniyatından nasıl istifade edebiliriz? Bunun bir sırrı, havası var mıdır? (Y, Fatih )

Merhabalar. Bir sufi, biat aldığı velinin velayet derecesi nispetinde nur ve feyizden istifade edebilir. Bu, bir kuraldır ve çok büyük bir velayet sırrıdır. Noksan bir veliye- mürşide- biat eden sufi, istediği kadar virt yapsın, yetenekli olsun manevi fetihlere ulaşamaz. Yerinde çakılıp kalmak alınyazısı, evliya menkıbeleri okuyup durmak ise avuntusu olur. Noksan bir mürşide biat eden sufilerde feyizler olur, bazı ruhani haller açığa çıkar; ancak o sufinin letaifleri seyri süluk yolculuğunu bitiremez. Bunun nedeni, sufinin noksanlığı değil, biat aldığı mürşidin velayet derecesinin yetersizliğidir. Bu sırrın farkında olan eski sufiler, bir kâmil mürşit bulmak için sefere çıkmışlar. Hatta ülke ülke gezerek kâmil bir mürşit aramışlar…


Burada şöyle bir soru hatıra gelebilir: “Biat aldığım mürşit noksansa da Gavsul Azam Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretleri gibi şanı yüce bir pirimiz var. Ondan nur ve feyiz alırız.” Bu bir temenni; ancak işin hakikatı hiç de böyle değil… Bir evliyanın derecesi nispetinde sufiler nur ve feyiz alabilirler… Sıra atlayarak, doğrudan Gavsul Azamdan istifade etme fikri, sadece bir zandır…


Âlemlerin Rabbi Olan Allah’ın zat nurunu yansıtma işi Peygamber Efendimize aittir. İmam Ali’nin, Hazreti Fatma, Hazreti Hasan, Hazreti Hüseyinin (ra) dahi bu nuru yansıtma işinde dâhilleri olmuş. İş ta Gavsul Azam Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretlerine gelene kadar… Âlemlerin Rabbi olan Allah, Kıyamete kadar, velayet nurlarını, hallerini, ledün ilimlerini vb yansıtma taksimini, Gavsul Azam Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretlerine vermiş… Gavslar, kutuplar, kutbul irşat, kutbul Haras unvanlı dehşetli evliyalar Gavsul Azamın birer askeri hükmündedirler. Gavsul Azamın tasarrufu, tavassutu olmadan hiçbir şey yapamazlar…


Bu durum yalnızca Kadiri tarikatı için mi geçerlidir? Hayır. Yeryüzünde ne kadar hak tarikat varsa- Rufai, Nakşi, Mevlevi, Sühreverdi, Dessuki vb – tümü için geçerlidir.


Âlemlerin Rabbi olan Allah, zat tecellisini Peygamber Efendimize sav yansıtır, Peygamber Efendimiz de sav Gavsul Azam Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretlerine; Geylani Hazretleri de gavslara, kutuplara ve görevli olan bütün evliyalara yansıtır. Onlar da sufilerine… Bu bir velayet döngüsüdür… Kıyamete kadar bu iş böyle sürüp gider…


Bin yıllardan bu yana İslam ümmeti, tarikat sufileri Mehdi Aleyhi Selamın aşkıyla yanıp tutuşmakta… Zuhuru beklenen Mehdi Aleyhi Selamı; destansı, efsanevi, mitolojik bir karaktere büründürmekteler. Yine İsa Mesih peygamberin zuhurunu dahi beklemekteler... Oysa Gavsul Azam Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretleri, dehşetli velayet gücüyle Mehdi Aleyhiselamdan kesinlikle kıyas kabul etmeyecek kadar yücedir…


Beklenen Mehdi’nin velayeti, Gavsul Azam Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretlerinin velayet caddesinde değildir. Mehdinin velayetinde “cezbenin” dahi yeri yoktur. Seyri sulukla dahi hiçbir ilgisi yoktur. Mehdi makamı yüce bir makamdır. Peygamber Efendimizin ashabı dahi bu makama çıkma imtiyazına sahip olmuşlardır. Mehdi Aleyhiselam dahi işte bu makamdadır, ashab efendilerimizin velayetine benzer bir velayet sırrıyla tarikat berzahının dışında zuhur eder, tarikat konağına uğramaz. Tarikat sufilerine dahi bir dahli olamaz. Beklenen Mehdi, tarikat, velayet caddesinde zuhur etmez; ashap efendilerimizin bulunduğu hakikat velayeti caddesinde zuhur eder. Nakşibendi evliyalarından çoğunun, “Mehdi Aleyhi Selam, üstün Nakşibendi tarikatından çıkacak. Sufiler dahi ona biat edecekler. “ Sözleri, şatahattır, yalnızca iyi niyet temennisinden ibarettir. Hakikatle ilgisi yoktur…


Mehdi Aleyhi selam “Ferdiyet” makamındadır. Velayet konağına uğramadan, doğrudan doğruya, aracısız olarak Peygamber Efendimizden sav nurunu alır. Tıpkı ashap efendilerimiz gibi…


Gavsul Azam Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretleri “ferdiyet” makamını dahi kendinde cem etmiştir. Ferd-i Feriddir. Aynı zamanda, velayet konağında dahi “batmayan güneştir”, “gavsul azam” makamının tek sahibidir. Ta kıyamete kadar bu böyledir…


Mehdi Aleyhi selam zuhur ettiği zaman onu has talebelerinden başkası tanıyamaz. “Ben Mehdiyim.” de demez. Çünkü o, kıyametin haberidir… Herkes tarafından tanınmaması gerekiyor.


Mehdinin sıraladığımız özellikleri, bu asırda Bedüzzaman Said Nursi Hazretlerinin üzerinde açığa çıkıyor. Seyda Bedüzzaman Said Nursi Hazretleri dahi, “ferdiyet” makamındadır, cezbe, seyri sulük konaklarına uğramadan hakikat velayetini elde etmiştir. Mevlana Halid Bağdadi’den sonra gelen müceddittir. Mübarek Risaleyi Nurlar dahi “ferdiyet” makamında olan tek eserdir. Kıyamete kadar da böylesi bir eser kesinlikle yazılmayacaktır. Risaleyi Nur şakirtleri dahi tarikat ve velayet konağına uğramadan (cezbe, seyri süluk) “ashap efendilerimizin” velayetine benzer bir velayet sırrıyla Allah’a vasıl olma sırrına sahipler… Bu da yetenekleri ölçüsünce gerçekleşir…


Bize sorarsanız ki “Seyda Bedüzzaman Said Nursi Hazretleri Mehdi midir?” Evet deriz… Ve yine bize sorarsanız ki “Seyda Bedüzzaman Said Nursi Hazretleri, ahir zamanda zuhuru beklenen Mehdi midir?” İşte burada sükût ederiz… Neden böyle yaparız? Beklenen son Mehdi bütün yalınlığıyla, parmakla gösterilecek şekilde açığa çıkmamalı… Mehdi, hep acabalı ve kuşkulu kalmalı… Has talebelerinden başkaları onu tanımamalı… Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın muradı böyle…


Gavsul Azam Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretleri, Allah’ın nurunu, cezbeyi, ledün ilmi ve havassını mürşidin makamına, derecesine uygun şekilde kendisine yansıtır. O mürşidin kalbinden de bu nurlar ve tecelliler yeteneklerine göre sufilere yansır… İş böyle sürüp gider…


Bunu bir örnekle somutlayalım. Varsayalım ki Kadiri tarikatında hakikat noktasında gavs, kutup, kutbul irşad makamında olmayan bir mürşit olsun. Kendisinden biat almış on binlerce sufi olsun… Bu sufiler içinde de evliya mertebesine gelmeye uygun yaratılışta ve yetenekte on sufi olsun… Bu sufilerden hiçbiri kesinlikle evliya mertebesine gelemezler… Bir konağa kadar yükselir, sonra da orada çakılıp kalırlar. Mürşitleri noksan olduğu için bu durum böyledir…


Burada şöyle bir soru hatıra gelebilir. “Noksan mürşidi değil de Gavsul Azam Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretlerini aracısız olarak rabıta edip ruhaniyatından himmet alsak olmaz mı?” Bu olası değil… Çünkü tarikat konağında işler böyle yürümüyor… Mürşidini bırakıp silsile atlayarak, doğrudan doğruya Gavsul Azamı rabıta etmek velayet adabıyla bağdaşmaz. Gavsul Azam Allah’ın zatının ve sıfatının nuruna ayna olan, batmayan ebedi bir güneştir. Büyük evliyalar dahi, onun yansıttığı nuru perdesiz olarak almaya takat getiremezler. Yanıp kül olur, can verirler.


Bir de şöyle bir durum vardır: Ezeli âlemde, Gavsul Azamın, ruhlarına âşık olduğu kişiler vardır. Bunlar Gavsul Azamın “muradıdırlar”. Murat olarak dünyaya gelenleri, hiçbir evliya tasarrufu ve ruhani terbiyesi altına alamaz, onlara hükmedemez, kendilerine ders tarif edip biat veremez. İsterse o evliya kutup mertebesinde yüce bir zat olsun, değişen bir şey olmaz. Murat olan kişi bir tarikata girmek ister. Böylesi bir durumda Gavsul Azamın ruhaniyatı gelir ve mutlaka o kutba şöyle der: “Sen çekil aradan ona ben bakıyorum!”


Muratlar, zahirde hangi tarikatta olursa olsunlar onlara aracısız olarak Gavsul Azam Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretleri tasarruf edip bakar. Bu Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın yüce bir sırrıdır, muradlık her kula nasip olmaz… Muratlık, çokça zikredilerek sonradan kazanılan bir makam da değildir. Muradları görüp de Gavsul Azama hürmeten kendilerine saygı, sevgi göstermeyen evliyalar, kutuplar, Allah indinde mesul olurlar…


Gavsul Azamın ruhaniyatından istifade için işin başında Kuran ve sünnete ittiba şart. Sonra da kâmil bir mürşidin eliyle Allah’a biat… Gavsul Azamın ruhaniyatından feyiz almanın koşulu, mürşidin kâmil ve noksansız olmasıdır. Ona biat eden sufinin dahi söz konusu mürşidi aşkla sevip kendisine talebe olması, koşulsuz olarak ona itaat etmesi gerekir. Bidatların her türlüsünden yüz çevirip bidatlara girmemesi gerekir. Bunları yapan bir sufi hangi tarikatta olursa olsun Gavsul Azamın ruhaniyatından istifade edebilir…


Ve biliniz ki ahir zamanda Âlemlerin Rabbi olan Allah’tan feyiz almanın önündeki en dehşetli engel, ceplerdeki “kredi kartları” fitnesidir; faiz, şeytanın en dehşetli silahıdır… Kredi kartı kullanan bir sufi, Allah’ın nurunu alamaz… Şeytanın askeri olur… Mahşerde de kabrinden şeytan çarpmış gibi kalkar.


“Faiz yiyenler ancak şeytanın çarparak sersemlettiği kimse gibi kalkarlar. Bunun sebebi onların, “Alım satım da ancak faiz gibidir” demeleridir. Hâlbuki Allah alım satımı helâl, faizi ise haram kılmıştır. Artık kime Allah’tan bir öğüt erişir de faizciliği bırakırsa geçmişteki kendisinindir, durumunun takdiri Allah’a aittir. Kim de yine faizciliğe dönerse işte bunlar orada devamlı kalmak üzere cehennemliklerdir…” (Son Ahit Kuranı Kerim, Bakara Suresi - 275 . Ayet)


Zor anlarda, işin içinden çıkılamaz durumlarda Gavsul Azam Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretlerinin ruhaniyatından istimdat dilemenin pek çok havassı ve yolu var. Böylesi çaresiz durumlarda on bir İhlas, bir Fatiha okuyunuz. Sonra da hâsıl olan sevapları Gavsul Azamın ruhaniyatına bağışlayınız. Ve Âlemlerin Rabbi olan Allah’a şöyle dua ediniz… “ Ya rabbi şu felaketi, şu müşkülü Gavsul Azamın yüzü suyu hürmetine bertaraf et. Şu felaketin, şu müşkülün halli için Gavsul Azamın ruhaniyatına dehalet ediyor, onun himayesine sığınıyorum.” Sonra da on bir selavat getir. Bunu kesintisiz olarak yedi gün yatsı namazından sonra yap… Sabırla bekle, gör ki neler oluyor…


Yukarıda anlattıklarımızın en doğrusunu Âlemlerin Rabbi olan Allah bilir.


Selam ve dua ile…


Süreyya Hadi Ülker

Hizirlayolculuk.com

© Hizirla Yolculuk 2021-2023
bottom of page