“Allah gazaplandığında bir bölge veya cemaate inen felaket neden masum ayrımı gözetmiyor? Mesela şu anki dünyanın değişik yerlerindeki yangınlar, birçok canlı yanıp kül oluyor. Veya Musevilerin üstüne Nazilerin gelişi... Veya çeşitli terör grupları gibi… Peki, öyle bir gazaplanmayla ahirette, mahşerde, belli bir işle alakası olmayan kişilerin cehennemliklere birlikte kurunun yanında yaş da yanar misali cehenneme gitmesi düşüncesini kalp neden kabul etmiyor?” (A, Ömer Ali)
Allah’ın gazabı pek çok şekilde gelir. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın gazabı, umumiyetle bireyseldir. Bazen de umumi bir şekilde gazap iner.
Bireysel olarak gelen musibetler, kulların işledikleri günahlara bağlıdır. Çeşitli ruhsal hastalıkların elinde çaresiz kalmak, zahiri hastalıklar, işlerin ters gitmesi vb. felaketler bunlara örnek gösterilebilir.
“Başınıza gelen her musibet, kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.” (Son Ahit, Kuranı Kerim, Şûra Suresi - 30. Ayet).
Dünyadaki olaylar, iki şeye bağlı olarak ortaya çıkmaktadır: Nefis ve şeytan. Bu da dünyanın bir sınav yeri olmasından kaynaklıdır. Beşeriyetten “nefis” alınsaydı, dünyada kötülük adına hiçbir şey olmazdı… Şeytan da öyle…
Deprem, yangın, sel gibi doğal felaketler umumi olarak gelir. Allah, bu felaketlerde iyi kötü, inanan inanmayan ayrımı yapmaz. Depremde, yangında, selde on binlerce insan yaşamını yitiriyor. Böylesi felaketlere bağlı olarak ölen kişilere Allah, amellerine göre muamele eder… Yani kurunun yanında yaş da yanmaz… Âlemlerin Rabbi olan Allah, Adildir; onun hükmünde zerre kadar adaletsizlik yoktur. Musibetlerle hayatlarını kaybedenlerden Allah’a iman etmeyen günahkârlar Cehenneme; Allah’a iman edenlerse cennete giderler.
Kim ki zerre kadar hayır işlemişse, onun karşılığını görür; kim de zerre kadar şer işlemişse onun cezasını görür… Kaldı ki yangında, depremde, selde ölen Müslümanların şehit hükmünde oldukları hadisi şeriflerde dillendirilmektedir…
“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür.” (Son Ahit, Kuranı Kerim, Zilzâl Suresi - 7-8. Ayet).
Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir: “Ebedî olarak cehennemde kalacak kişiler, nasıl olur da yaptıkları zerre kadar iyiliklerin karşılığını ahirette görsünler?”
Âlemlerin Rabbi olan Allah, cehenneme gidecek olanların yapmış oldukları iyiliklerinin karşılığını hem bu dünyada hem de ahirette verir. Dünyada, yaptıkları iyiliklerine mukabil, Allah kendilerine çeşitli ihsanlarda bulunur. Cehennemde de yaptıkları iyiliğin karşılığını; azaplarının derecesini azaltarak verir. Çünkü Cehennem de mertebe mertebedir… Azabın şiddetiyse cehennemin mertebesine göre farklı farklıdır…
İnsanlar, umumiyetle bu dünyada adaletin her zaman kusursuz işlemediğini; sık sık zalimlerin haklı, mazlumların haksız yerine konulduğunu görmekte ve yaşamaktadırlar. Dünyada haksızlığa uğramaktadırlar. Oysa ahirette her iyiliğin, her kötülüğün kusursuz ve adil bir karşılığı olacaktır. Bu, hiç kuşku yok ki kesin bir hükümdür.
“Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız; artık kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Yapılan, bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu getirir ortaya koyarız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.” (Son Ahit, Kuranı Kerim, Enbiya Suresi, 47.Ayet).
Depremler olur, seller olur, yangınlar olur, kazalar olur; savaşlar olur, terör olur ve insanlar hayatlarını kaybederler. İnsanlar yaptıklarından dolayı hesaba çekilirler. Din gününde hiç kimseye haksızlık yapılmaz. Yani kurunun yanında yaş da yanmaz… Allah Adildir; her işini Adil olarak yapar; Adil olarak işlerinde hüküm verir.
Selam ve duayla…
Süreyya Hadi Ülker
Hizirlayolculuk.com