Ferhat Saul Aaron ve Süreyya Hadi Ülker kimlerdir? Ne işle meşguller? Haklarında detaylı hiçbir bilgiye ulaşamadım, öğrenmek istedim. - Kezban
İki türlü velayet caddesi var:
1. cadde, dergâhlarda; evliya, veli bilinen kimselerin rehberliğinde seyrü sülük yapan sufilerin yolu…
2. cadde, ricalül gayp velayetinin usul ve esaslarıyla Âlemlerin Rabbi olan Allah’ı anan muvahhitlerin hiçlik yolu...
Birinci velayet caddesinde; evliya, veli, sufi denen kişiler bellidir… Cübbeleri, şalvarları, sarıkları vardır. Dergâhları, vakıfları, dernekleri vardır. Sohbet videoları, çarşaf çarşaf boy fotoğrafları vardır. Velayet geleneği içinde hizmet yaparlar. Medreseler de bu gruba dâhildir.
Buralarda; evliya, veli, halife, molla bilinen kimseler kutsanırlar. İnsanlar; kendilerini parmakla gösterirler, sevgi seliyle çevrelerine toplanırlar. Yazılı ve görsel medyayı aktif olarak kullanırlar. Haklarında bolca bilgi bulunur, biyografileri, otobiyografileri olur. Parmakla gösterilmenin, kutsanıp sevilmenin tadını çıkarırlar… On binlerce sufileri, talebeleri olur ve daha buna benzer binlerce şey…
Bu velayet caddesinde, bidatlara, hurafelere bolca girildiğinden, şöhret ön plana çıktığından, ihlas, bir kenara atılıp dünya sevgisi çok cazip bir hale geldiğinden, hakiki velayet, günümüzdeki dergâhlardan hicret etmiştir… Daha fazla şöhret olma kaygısından dolayıdır ki dergâhlar arasında çekişmeler patlak vermiş. Sarık sarmışlar, sakal bırakmışlar, şalvar giymişler, ya halife ya şeyh olmuşlar, seyyidlik (evladı resul) soy bağını ön plana çıkarıp bu yolla diğer insanlara üstünlük taslama yolunu seçmişler, seyyidliği bir istismar aracı olarak kullanmışlar, maddi-manevi saltanat sürmüşler ve buna benzer daha yüzlerce şey… Böylelerinin sayısı hiç de azımsanmayacak kadar…
Günümüzde dergâhlar, cadı kazanı gibi kaynıyor. Dergâhların başına sahte şeyhler, halifeler, mollalar geçtiğinden, şöhret, dünya saltanatı ön plana çıktığından buralarda “veli” yetişmemektedir. Bağnazlık, yobazlık, cehalet dergâhları bir virüs gibi sarmış, İslam’ın mirası olan bilimsel düşünce ve velayet sırları, dergâhlardan göç etmiş… Allah bir kenara bırakılıp evliyalar, veliler, seydalara sevgide aşırılığa gidilmiş, kendileri bir puta dönüştürülmüş… Öp ellerini, el pençe divan dur önlerinde, huzurlarından geri geri çık, kutsa kendilerini ve evlatlarını, para ver, kavurma, yağ-bal götür, bağında bahçesinde köle gibi çalış ki hidayete (!) eresin… Bolca kitap yazıyorlar, sosyal medyada sohbet ediyorlar, Instagram, Twitter, Facebook hesaplarında şu kadar takipçimiz var diye övünüyorlar. Yalnızca, bir Tik Tok’ları eksik kalmış…
İkinci velayet caddesinde; ricalül gayp velayetinin usul ve esaslarıyla velayet yolculuğu yapan hiçlik yolunun yolcuları muvahhitler bulunurlar. Üçler, yediler, on ikiler, kırklar, yüz on birler, üç yüz altmışlar, binler, on binler… Onlar, hiçlik yolunun yolcularıdırlar… Bunlar kimlerdir? Adları nedir? Ne iş yaparlar? Nerede yaşarlar? Evliler mi? Çocukları var mı? Kaçı kız kaçı erkek? Bu sorulardan hiçbirinin yanıtını bulamazsınız.
Neden? Ricalül gayp velayet caddesinin hiçlik yolunda işler böyle yürür de onun için… Ricalül gayp velayet dairesinde bulunan kimseleri; eşleri, çocukları, öz akrabaları dahi tanıyamazlar… Ya kıyafetleri? Ne cübbe, ne şalvar, ne sarık… Herkes gibi giyinirler, zibidi gibi çarşıda pazarda dolaşırlar… Ne içleriyle ne de dışlarıyla sosyal hayatta görünürler… Onları tanıyıp anlamaya çalışanların anlayabilecekleri tek şey vardır: Hiçbir şeyi anlayamamayı anlamak… Yüz evliya, yüz molla, bir araya gelseler; onlardaki ilmin kıyısına bile yanaşamazlar… Çünkü Âlemlerin Rabbi olan Allah, aracısız olarak kendilerini ilhamla desteklemektedir… Dergâhların, medreselerin bin yıllarca altında kalp çözemedikleri sorunları; Allah vergisi ilimleriyle bir çırpıda çözerler…
Onlar neredeler? Plaj kenarına oturmuş, sigara içen zibidi görünümlü bir adam, sinemada gördüğünüz zındık, kafede kahvesini yudumlayıp müzik dinlemekte olan kot pantolonlu bir serseri, onlardan biri olabilir… Onlar, -dergâhlar hariç- her yerdeler…
Ricalül gayp velileri sosyal hayatta üç türlü görünürler: Veli, meczup, zındık… Yüzde doksan dokuzu zındık; pek azı da meczup gibi görünürler… Veli gibi görünen yok denecek kadar azdır… Ricalül gayp velayet caddesinde yürüyen hiçlik yolunun yolcuları muvahhitler; tanınmak için değil, tanınmamak için uğraş verirler… Kutsanmaktan, parmakla gösterilmekten, başlarına adam toplanmasından ve kendilerinin evliya, veli bilinmesinden nefret ederler… Dergâhlardaki, medreselerdeki evliyaların, velilerin, ricalül gayplara hiçbir hükmü yoktur… İsterse o evliyalar, kutbul azam olsunlar, değişen hiçbir şey olmaz… Ricalül gayplar, yeryüzünde yürüyen kutup yıldızı gibidirler…
Bizler; evliya, veli, molla, âlim, hazret, efendi, şeyh değiliz; hiçbir ayırt edici özelliği olmayan, sıradan, Allah’ın dümdüz bir kuluyuz… Ferhat Saul Aaronla biz; ikinci velayet caddesinin usul ve esaslarıyla Allah’ı zikreden muvahhitlerin hiçlik yolunun yolcusuyuz… Bundan dolayıdır ki hakkımızda bilgi edinmeniz mümkün olmamış… Bilinmeden, tanınmadan, parmakla gösterilip kutsanmadan yaşayıp bu dünyadan göçüp gitmek, her ikimizin de alınyazısı…
Bu manada; ricalül gayp Kırklar evliyası Opr. Dr. Hüseyin Münir Derman’dan bir söz:
“Bizi görürler… Bulamazlar… Zira gaflet ve şüphe bulutlarıyla örtülüyüzdür… Binbir renkte görünmeğe mecburuz… Vazifemiz çok ağırdır… Bizi bazen veli, bazen meczup, bazen zındık görürler… Bu hal, bizim sükûn ve huzurumuzu bozmamak için Allah’ın bir vergisidir… Bu kadar çeşit içinde sebat edip şüpheyi silen; elinde bahane bulunan bizden fayda görür…”
Anlattıklarımızın en doğrusunu; yalnızca Âlemlerin Rabbi olan Allah bilir.
Süreyya Hadi Ülker
hizirlayolculuk.com