15 yaşındayım. Bir kıza aşığım. Benim şu yaşta onla evlenmem imkânsız... Ona açılırsam da harama gireceğim, unutamıyorum da… Ne yapmam lazım? –K, Mustafa
“kimi sevsem sensin / hayret
sevgi hepsini nasıl değiştiriyor
gözleri maviyken yaprak yeşili
senin sesinle konuşuyor elbet
yarım bakışları o kadar tehlikeli
senin sigaranı senin gibi içiyor
kimi sevsem sensin / hayret
senden nedense vazgeçilemiyor…”
-Atilla İlhan
Âlemlerin Rabbi olan Allah; nesillerinin devamı için bütün canlılarda, cinsel arzuyu, şehveti egemen kılmış… Ta ergenlik öncesinden başlayıp ölünceye değin devam eden aşk, öz olarak Cennette aittir. Her insan, yaşamının herhangi bir konağında, aşkı mutlaka deneyimlemiştir… Aşk, kiminde hafif, kiminde orta, kiminde de çok şiddetli derecede açığa çıkar… Bu duygu durumlarını yaratan da Allah’tır… Hiç kimse durup durduk yere bir başkasına âşık olamaz…
Aşk; Cennete ait özel bir duygu durumu olduğundan dünyaya sığmıyor… Aşk, dünyaya sığmadığı için de sonu hep hüsranla bitiyor… Kavuşamayınca dert oluyor, kavuşunca da tükenip kayboluyor… Dünyada; delice âşık olup evlenen, sonra da birbirlerinden nefret edip boşanan yüz milyonlarca insan var…
Aşk hissini yaratan da karşı cinse âşık eden de Âlemlerin Rabbi olan Allah’tır. Allah, acaba aşkı niçin yaratmış? Tabii ki de evlenip yuva kurmak, nesillerin devamı ve sınav için… İnsanların kahır çoğunluğu, aşk kaynaklı büyük acılar yaşıyorlar…
Kadınların fıtratları oldukça farklıdır. Örneğin, herhangi bir kıza sürekli aşk mektupları, aşk şiirleri yazın, kendisine delice âşık olduğunuzu sıklıkla söyleyin ve her istediğini yapın, yedirip içirin, gezdirin… Bir gölge gibi sürekli peşinden koşun… Çok sürmeden o kızın sizi terk ettiğine tanık olursunuz. Bir konakta sizi yüzüstü bırakıp “Elveda” bile demeden çekip gider… Bir de bakmışsınız ki aynı kız, kaba, görgüsüz, tipsiz bir adamla evlenmiş… Bu durum karşısında hayretler içinde kalırsınız… İtikadınız sarsılır. “Acaba neden böyle oldu?” Anlatayım… Dünyada “Rahim” esmasına ayna olan iki varlık vardır: Kadınlar ve kediler.
Kediler; aşırı sevgiden, aşrı ilgiden bunalıp mutsuz olurlar… Bilimsel çalışmalarla bu kanıtlanmış. Aşırı sevilen kediler ya nankörlük ediyorlar ya da çekip gidiyorlar… Kediler; aşırı sevgiden kesinlikle hoşlanmazlar… Çünkü kediler; Rahim esmasını kalben zikrettiklerinden kesinlikle sahiplerine karşı şükran hissi duyup minnettar olmazlar… Rahim esmasının tecellisinden dolayı kediler, sahiplerine değil, hep Allah’a karşı şükran hissi duyarlar, sahiplerinin hiçbir iyiliğini umursamazlar, kendilerine gösterilen aşırı sevgiden hoşlanmazlar… İnsanlar, bundan dolayı onlara “nankör kedi” demişler… Rahim esmasının tecellisinden dolayı kediler, özgür tutum ve davranış sergilerler, sahiplerine bağımlı ve minnettar olmazlar, yaratılışları böyle…
Kadınlar da tıpkı kediler gibi Rahim esmasının tecellisiyle yaratılmışlar… Kadınlar; aşırı sevgiyi, ilgiyi, nezaketi kaldıramıyorlar, bundan oldukça rahatsız oluyorlar… Tıpkı nankör kediler gibi… Kadınların pek çoğu, genellikle kaba, görgüsüz, sert, serseri, maço tipli erkelerden hoşlanırlar… İstisnaları da vardır tabii ki de…
Bunu bir örnekle somutlayalım… Eşine sürekli nazik davranan, onu çok seven, bir dediğini asla iki etmeyen, ona aşırı değer veren ve hep başının üstünde gezdiren, ona karşı kesinlikle sesini yükseltmeyen, ona delice âşık olan bir kimseden o kadın, önünde sonunda soğur… Mutsuzluklar ve aile içi huzursuzluklar patlak verir ve çoğunlukla da boşanmak, kaçınılmaz bir son olur… Sorun nedir? Kadının sevgisi bitti… Peki, bu neden böyle oluyor? “Nankör kediler” gibi kadınların da Rahim esmasının tecellisine mazhar olmasından tabii ki de… Kadınlar; “nankör kedi” fıtratlıdırlar ve eşlerine şükran hissiyle bağlanıp minnettar olmazlar… Kediler gibi kadınlar da özgürlüklerine çok düşkündürler… Asil ve üstün yaradılışlı kadınlar hariç, durum maalesef çoğunlukla böyle…
Allah’ı çokça zikreden, hiçbir kötü alışkanlığı olmayan, ibadetlerini düzenli olarak yapan, eşine her zaman kibar davranan, ona çok değer veren, onu aşırı seven bir erkeğin “mutsuzluğu ve aile içi huzursuzluğu” garantidir... Böylesi bir erkeğin eşi, o erkeğin anasından emdiği sütü fitil fitil burnundan getirir… Çünkü istisnasız olarak bütün kadınlar, şeytanın fiillerine aynadırlar… Şeytanlar; kadınlar üzerinden eylemlerini gerçekleştirip erkelerin üzerine gelirler ve yapacaklarını yaparlar… Bu kaçınılmaz bir son…
Bütün bunları niçin anlatıyoruz? Tabii ki de âşık olduğunuz kıza nasıl davranmanız gerektiğine yönelik çıkarımlarda bulunmanız için… Âşık olduğun kıza; delice âşık olduğunu ve kendisiyle evlenmek istediğini söyle… Daha iki hafta geçmeden seni nasıl kaldırıp yere çaldığını, yüzüstü bırakıp “elveda” bile demeden çekip gittiğini gözünle gör…
İslam dairesi içinde kalıp âşık olduğun kıza, ileride evlilik amaçlı kendisiyle görüşmek istediğini söylemenizi öneririz… Allah, şayet o kızı size eş olarak yazmışsa kesinlikle evlenirsiniz, yazmamışsa da isterse her ikiniz de delice birbirinize âşık olun ve bu evliliğe “evet” deyin, kesinlikle evlenemezsiniz… Şayet, Allah o aşkı size sınav yazmışsa Allah’ın dilediği yere kadar unutamazsınız… Her şey Allah’ın elindedir…
İşin bir diğer yönü de şudur: Sizin kıza delice âşık olmanıza karşın kız size âşık olmayabilir… Tek taraflı aşk da; yalnızca âşık olan kimseyi helak eder, karşıdaki insana hiçbir şey olmaz… Çünkü onun böyle bir derdi yok…
Aşk, bir sınavdır, günaha girip girmemek de öyledir… İslami sınırlar içinde kalıp adımlarınızı buna göre atmanızı öneririz… Gerisi size kalmış bir iş…
Anlattıklarımızın en iyisini; yalnızca âlemlerin Rabbi olan Allah bilir…
Süreyya Hadi Ülker
Hizirlayolculuk.com