"Allah Dostlarından Ebu Abbas Tâcani şöyle buyuruyor; "Her kim şu vakitte bir şeyhe vasıl olmayı arzuluyor ve onu tanımada halini bilmiyorsa ve sahte, yalancı şeyhlerin ipinize düşmekten de korkuyorsa o kişi doğrulukla Allah'a yönelmeye yapışsın. Allah'a tazarruya yapışsın. Bir şeyh keşfetme hususunda Allah'a tazarru ile yalvarsın. Her kim de mürşid bulamazsa edep ile Allah'ın nebisi (S.A.V.) üzerine çok salavatı şerîfeyi vakitlerden gücü yettiği miktarca okumaya gark olsun. Huzur ve kalbin hazır olmasıyla salavata yapışsın. Bu haliyle o kişi Allah'ın nebisi (S.A.V) huzurunda, önünde oturucudur. Buna devam etsin. Çünkü Allah'ın nebisi (S.A.V.) üzerine salavatı şerife getirmek ona kavuşturma hususunda Allah'a kavuşturan en büyük vesiledir. Allah' a vasıl olmayı talep edenlerden hiçbir kimse asla salavatı şerîfeden ayrılmamalı. Ayrıldığı zaman hüsrana uğrar." Abdurrahman El-Aydurus buyuruyorlar; "Ahir zaman da mürebbiler (terbiye edici mürşidler) bulunmaz. O zaman Allah'a ulaşılmaz. Ancak Allah'ın nebisi (S.A.V.) üzerine salavatı şerife okumakla ulaşma olur." Bu sözleri açıklar mısınız?" -A, Cem
Ahir zaman kavramında, insanlığın yirmi dört saatlik zaman dilimi değil, Âlemlerdeki zaman dilimi geçerlidir. Cenabı Hak, bir ayet-i kerimede bir günün, bizim saydığımız günlerle bin yıl, bir başka ayette ise elli bin yıl hükmünde olduğunu bildiriyor. Dolayısıyla burada "gün" tabirinden neyin anlaşılması gerektiği hususunda tam bir açıklık olmadığı için, İslâm âlimleri arasında konuya farklı yaklaşımlar olmuştur. Buradan bakıldığında, ahir zaman algısı da farklılaşmakta… Neye göre ahir zaman? Onuncu yüzyılda, o günkü İslam âlimleri, artık kıyametin bütün alametlerinin belirdiğini, kıyametin kopmasının an meselesi olduğunu söylemişler. Oysa aradan yüzlerce yıl geçmiş ve hâlâ da kıyamet kopmamış! Buradan bakıldığında, günümüzde, ahir zamanın son evresinde olduğumuz söylenemez. Çünkü ahir zamanın, kendine göre kozmik bir menzili ve zaman dilimi vardır. Peygamber Efendinizden (s.a.v.) bu güne, ahir zaman çizgiselliği süregelmektedir. Kıyametin ne zaman kopacağını da yalnızca Âlemlerin Rabbi olan Allah bilir.
Günümüzde hakiki mürşitlerin kalmadığı düşüncesine pek katılmıyoruz. Bu asır, velilerin sırra çekildiği bir asırdır. Sırda kaldıkları için de veliler yok hükmünde sayılamazlar. Dünya durdukça, yeryüzünde veli eksik olmayacaktır.
İşin bir diğer yanı da şudur: Tasarrufu devam eden, hakiki mürşitlerin yoluna el vermekle görevli sayısız veli var, yetkililer var; onların vesilesiyle de Allah’a intisap etmek mümkün…
Evet, Peygamber Efendimizin hadsiz salavata ihtiyacı var. Bu ihtiyaç, Peygamber Efendimizin kendisi için değildir. Peygamber Efendimiz, bütün İslam ümmetinin saadetiyle alakalıdır, İslam ümmetine gelen belaların defi için, ahirette kendilerine şefaat hakkı için ümmetin hadsiz salavata ihtiyaçları var.
Soruda ön görüldüğü gibi henüz hakiki mürşitler tümüyle yok olmuş değil… Yollara düşüp onları aramak gerekir. Şayet kendileri hayatta değillerse yollarına biat veren velileri, yetkilileri bulmak gerekir; bu yolla da Allah’a intisap mümkündür.
Burada şöyle bir temel sorun var: İnsanlar, hakiki mürşitlerin bittiğinden dem vururken bir şeyi gözden kaçırıyorlar. Acaba hakiki mürit var mı? İşte temel sorun bu! Bu asırda, hakiki mürit olacak nitelikte kimse kalmamış… Olmayan; hakiki mürşit değil, hakiki mürit! Çokbilmiş, ukala, her şeyi sorgulayıp eleştiren, kendini bir şey sanan, veliye kalben boyun eğmeyen, yeri geldiğinde veliye akıl veren, dünyanın kulu kölesi olmuş, dünya sorunlarından kurtulmak ve daha mutlu bir dünya hayatı sürmek için veliyi bir araç olarak gören, en küçük bir musibet karşısında dahi bas bas bağırıp adeta Allah’ı halka şikâyet eden milyarlarca mürit adayı yok mu? Eski dönemlerde olduğu gibi, etiyle kemiğiyle, gassalın elindeki meyyit gibi veliye teslim olan müritler hani neredeler? Yok! Ellerinde cep telefonları, ceplerinde kredi kartları, kalplerinde tümüyle dünya… Erkekler için, güzel bir kızla aşk yaşamak; kızlar içinse karizmatik, zengin bir erkekle aşk yaşamaktan ibaret olan bir dünyada milyarlarca mürit adayı!
Allah’ın velilerinin sırra çekilmesine neden olan, velileri; deli, meczup, zındık, zibidi görsellikte zorunlu bir hayat yaşamaya iten, işte bu çokbilmiş, ukala, sahte mürit zümresinden başkaları değil! Veliler, böylesi sahteler yüzünden sırra çekildiler. Bu asrın velileri; meczup, deli, zibidi, zındık gibi aranızda geziyorlar. Yamaçlarınızda dolaşıyorlar. Bulun bulabilseniz, tanıyın tanıyabilirseniz!
Âlemlerin Rabbi olan Allah; günümüzün samimiyetsiz, ikiyüzlü, yapmacık insanları yüzündendir ki velilerini sırra çekti, üzerlerini de inkâr perdeleriyle örttü… Meydan, sahte şeyhlere, velilere, medyumlara, yaşam koçlarına kaldı… Neden böyle oldu? Ahir zamanın sahte müritlerinin layıkları, bu olduğu için, işte böyle oldu!
Peygamber Efendimize çokça salat getirilerek nefis mertebeleri, kesinlikle geçilemez. Herhangi bir salavat ki onu size bir veli, ders olarak vermemiştir, o salavatın ledün sırlarına ulaşmak da kesinlikle mümkün değildir. Peygamber Efendimize salat getirmek, dünya hayatındaki belaların define, ahiret hayatındaysa Peygamber Efendimizin şefaatine çok mühim bir vesiledir. Bu manada bir ayet:
"Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygambere salât ederler, ey iman edenler siz de ona salâvat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin" (Ahzab, 33/56).
Bu bağlamda, zihinleri yenilemek gerekir... Allah’ın selamı, esenliği üzerinize olsun…
Süreyya Hadi Ülker